Velayet; küçüklerin ve istisnai olarak kısıtlı ergin çocukların bakımını, korunmasını ve çeşitli yönlerden yetiştirilmesini sağlamak amacıyla, ana babanın, çocukların kişiliklerinin ve mallarının korunmasıyla, onların temsili konusunda sahip oldukları hak, yetki ve ödevler olarak tanımlanmaktadır. Velayet çocuğun şahıs varlığına, malvarlığına ve temsiline ilişkin hak, yetki ve ödevleri kapsar. Başka bir deyişle velâyet, çift yönlüdür. Yani velayet, çocuğun şahıs ve malvarlığı bakımından ana ve babaya yalnızca haklar tanımaz, aynı zamanda onlara bir takım yükümlülükler de getirir.
Çocuğun malvarlığının yönetilmesi, kullanılması ve korunmasına ilişkin hak, yetki ve ödevler, çocuğun malvarlığı bakımından velayetin kapsamına girer. TMK md.352 f.1 hükmü uyarınca, ana ve baba, velayetleri devam ettiği sürece çocuğun mallarını yönetme hakkına sahip ve bununla yükümlüdürler; kural olarak hesap ve güvence vermezler.
Ana ve baba, kusurları sebebiyle velayetleri kaldırılmadıkça, çocuğun mallarını kullanabilirler (TMK md.354). Çocuğun mallarının gelirler, öncelikle çocuğun bakımına, yetiştirilmesine ve eğitimine harcanır. Çocuğun mallarının gelirleri, hakkaniyete uygun düştüğü ölçüde, ailenin ihtiyaçlarını karşılamak üzere de harcanabilir. Gelir fazlası ise çocuğun mallarına katılır (TMK md.355).
Çocuğun olağan ihtiyaçlarının gerektirdiği durumlarda ve bu ihtiyaçların sınırları içinde kalmak şartıyla, çocuğa sermaye olarak yapılan ödemeler, uğradığı zararın giderilmesi için ödenen tazminatlar ve benzeri edimler (ikramiyeler ile sosyal yardım ve sosyal güvenlik kurumları tarafından yapılan ödemeler) çocuğun bakımı için kısmen kullanılabilir (TMK md.356 f.1). Zorunluluk varsa çocuğun bakımı, yetiştirilmesi ve eğitimi için hakim kararıyla ana ve babaya belirli miktarlarda çocuğun diğer mallarını da harcama yetkisi verilebilir (TMK md.356 f.2).
Buna karşılık, ana ve baba çocuğun serbest mallarını yönetme ve kullanma hakkına sahip değildir. TMK md.357 ve devamı hükümleri, çocuğun serbest mallarına ilişkindir. Çocuğun malvarlığının yönetilmesi, aynı zamanda çocuğun malvarlığının korunmasını da kapsar. Ana ve baba, çocuğun mallarını yönetmekte her ne sebeple olursa olsun yeterince özen göstermezlerse hakim, malların korunması için uygun önlemleri alır; hakim, özellikle malların yönetimi konusunda talimat verebilir; belirli zamanlarda verilen bilgi ve hesabı yeterli görmezse, malların tevdi edilmesine veya güvence gösterilmesine karar verebilir (TMK md.360). Çocuğun mallarının tehlikeye düşmesi başka bir şekilde önlenemiyorsa hâkim, yönetimin bir kayyıma devredilmesine karar verebilir (TMK md.361).
Velayet çocuğun korunması ve temsil edilmesi için öngörülmüş hukuksal haklardır. Çocuğun doğru ve sağlıklı gelişimi için ihtiyaçlarının karşılanması ve hoş görülü ortamda yetiştirilmesi gerekir. Yetişkin olmayan çocukların velayeti anne babaya aittir. Yasal bir neden olmadıkça da velayet anne babadan alınmaz. Anne babanın evlilikleri sürdüğü müddetçe velayet anne babanın ikisine aittir. Velayet hakkı, ergin (reşit) olmayan çocuğun çeşitli yönlerden yetiştirilmesi, menfaatlerinin korunması ve kişiliğinin gelişmesi adına anne ve babanın çocuğu üzerinde sahip olduğu ve tarafların şahsına sıkı suretle bağlı olan bir hakkı ifade etmektedir.
Bu nedenle; velayet hakkının devredilmesi veya bu haktan feragat edilmesi söz konusu dahi değildir. Aynı zamanda velayet hakkı, kamu düzenine ilişkin olup, anne veya babanın çocuğu üzerinde sahip olduğu hakkın yanı sıra bir yetki ve yükümlülük teşkil etmektedir.
Anne ve baba, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 344. maddesi kapsamında, velayetleri çerçevesinde üçüncü kişilere karşı çocuklarının yasal temsilcisi sıfatını haizdir. Anne ya da babadan biri vefat ederse velayet hayatta kalana aittir. Anne babanın boşanması durumunda ise hakimin kararı ile belirlenir.
Eğer anne baba evli değillerse çocuğun velayeti anneye aittir. Anne bakamayacak durumda ise veya ölmüş ise velayet babaya yada mahkeme tarafından belirlenen vasiye verilir. Eğer anne baba çocuğuyla ilgilenmeyip ona kötü davranışlarda bulunuyorsa, mahkeme kararı ile çocuk bir ailenin yanına yada bir kuruma yerleştirilebilinir.
Kural olarak velayet hakkı, çocuğun erginliği ile sona erer. Fakat ergin olmasına rağmen kısıtlanan çocuk için de velayetin devamına karar verilebilir. Bununla birlikte, hakimin gerekli gördüğü hallerde kısıtlanan çocuğun vesayet altına alınması ve bu nedenle kendine bir vasi atanmasına karar verilebilir.
“Velayet” kavramı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 335 ile 351. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Buna göre; ergin olmayan çocuk, evlilik birliği devam ettiği sürece anne ve babasının velayeti altındadır ve yasal sebep bulunmadıkça velayet anne ve babadan alınamaz.
Söz konusu ibare, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 335. maddesinin 1. fıkrası ile hüküm altına alınmış olup, şu şekildedir: “Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velayeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velayet ana ve babadan alınamaz.”
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2005/7730 K. 2005/9943 sayılı kararında:
‘Türk Medeni Kanununun 335. maddesinde “Ergin olmayan çocuk ana ve babasının velayeti altındadır.” hükmü yer almaktadır. Aynı Kanun’un 404. maddesinde de velayet altında bulunmayan küçüklerin vesayet altına alınacağı düzenlenmiştir.
Sözü edilen yasal düzenlemelere göre velayet hakkı, münhasıran anne ve babaya tanınan bir hak olup, evlat edinme hali hariç, anne ve baba dışında hiç kimseye tevdi olunamaz.’ Şeklinde karar verilmiştir.
Velayetin Kapsamı
Ana ve baba, çocuğun bakım ve eğitimi konusunda onun menfaatini göz önünde tutarak gerekli kararları alır ve uygularlar.
Çocuk, ana ve babasının sözünü dinlemekle yükümlüdür. Ana ve baba, olgunluğu ölçüsünde çocuğa hayatını düzenleme olanağı tanırlar; önemli konularda olabildiğince onun düşüncesini göz önünde tutarlar. Çocuk, ana ve babasının rızası dışında evi terk edemez ve yasal sebep olmaksızın onlardan alınamaz.
Çocuğun adını, ana ve babası koyar.
Ana ve baba, çocuğu olanaklarına göre eğitirler ve onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişimini sağlar ve korurlar. Ana ve baba çocuğa, özellikle bedensel ve zihinsel engelli olanlara, yetenek ve eğilimlerine uygun düşecek ölçüde, genel ve mesleki bir eğitim sağlarlar.
Çocuğun dini eğitimini belirleme hakkı, ana ve babaya aittir. Ana ve babanın bu konudaki haklarını sınırlayacak her türlü sözleşme geçersizdir. Ergin birey, dinini seçmekte özgürdür.
Ana ve baba, velayetleri çerçevesinde üçüncü kişilere karşı çocuklarının yasal temsilcisidirler. İyi niyetli üçüncü kişiler, eşlerden her birinin diğerinin rızasıyla işlem yaptığını varsayabilirler. Vesayet makamlarının iznine bağlı hususlar dışında kısıtlıların temsiline ilişkin hükümler, velayetteki temsilde de uygulanır.
Velayet altındaki çocuğun fiil ehliyeti, vesayet altındaki kişinin ehliyeti gibidir. Çocuk, borçlarından ana ve babanın çocuk malları üzerindeki haklarına bakılmaksızın kendi mal varlığı ile sorumludur.
Velayet altındaki çocuk, ayırt etme gücüne sahip ise ana ve babanın rızasıyla aile adına hukuki işlemler yapabilir; bu işlemlerden dolayı ana ve baba borç altına girer.
Çocuk ile ana veya baba arasında ya da ana ve babanın menfaatine olarak çocuk ile üçüncü kişi arasında yapılacak bir hukuki işlemle çocuğun borç altına girebilmesi, işleme bir kayyımın katılmasına ve hakimin onayına bağlıdır.
Mahkeme çocuğa fikrini soracak mı?
Yakın zamanda verilen bir Yargıtay kararına göre, çocuk 8 yaşından büyük ise, Mahkeme’nin çocuğa kimde kalmak istediğine dair fikrini sorması gerekir.
Söz konusu kararda, “Velayet düzenlemesinde asıl olan çocukların yararıdır ve bu düzenlemede ana ve babanın yararı ile çocuğun yararı çatıştığı takdirde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gerekir. Çocuğun üstün yararı gerektirdiği takdirde, görüşlerinin aksine karar verilmesi de mümkündür. Bu nedenle, müşterek çocuğun velayeti konusunda mahkemece görüşünün alınması, bu görüşün değerlendirilmesi ve gerçekleşecek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu konuda eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir” denildi. Yani, çocuğa fikri sorulmadan karar verildiği için Mahkemenin kararını bozdu.
Fakat daha küçük çocuklarda Mahkeme fikir sormuyor. Bazı durumlarda bir pedogog raporu aldırabiliyor ve çocuk orada fikirlerini söylüyor. Ya da sosyal hizmetler uzmanı bazen dava esnasında tarafların yaşam şartlarına ilişkin rapor düzenlemek üzere ev ziyareti yaptığında küçük çocuğa da bazı sorular sorabiliyor ve cevapları rapora yorumlayarak aksettirebiliyor.
Ayrıca, uluslararası sözleşmeler olan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ile Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nde de, “idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesi” öngörülmektedir.
Bu konu hakkında benzer makaleler için tıklayın
Aklınıza takılan tüm soruları sorabilirsiniz. Yorum yapmaktan çekinmeyin.