Yoksulluk Nafakasının ArttırılmasıYargıtay3. Hukuk Dairesi
Esas : 2018/7945Karar : 2019/327 Karar Tarihi : 21.01.2019
“İçtihat Metni”MAHKEMESİ : ASLİYE HUKUK (AİLE) MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki asıl davada yoksulluk nafakasının arttırılması, karşı davada da kaldırılması davalarının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, nafakanın arttırılması asıl davasının reddine, kaldırılması- azaltılması karşı davasının kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içerisinde davalı- karşı davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosya içerisindeki kağıtlar okunup, gereği düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Davacı-karşı davalı; davalı- karşı davacı ile boşandıklarını, kendisine aylık 500,00 TL nafaka bağlandığını, aradan geçen süre içinde hükmedilen yoksulluk nafakasının alım gücünün azaldığını, nafakadan başka gelirinin olmadığını ileri sürerek, hükmedilen yoksulluk nafakasının 800,00 TL’ ye yükseltilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı- karşı davacı; nafaka borcunu düzenli olarak ödediğini, davacı- karşı davalının nafakanın artırılmasına yönelik olarak talebini haklı gösterecek herhangi bir durum olmadığını; bununla birlikte, maddi durumunda gerileme yaşandığını, nafakanın kaldırılması şartlarının oluştuğunu, mahkemece aksi kanaatte olunması halinde ise, nafakanın ancak TÜİK tarafından açıklanan ÜFE oranında artırılabileceğini istenen nafaka artışının fahiş olduğunu savunarak, asıl davanın reddi ile karşı dava yönünden, … 1 Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/332 Esas-2013/436 karar sayılı ilamı ile hükmedilen nafakanın kaldırılmasına, ya da en azından azaltılmasına karar verilmesini istemiştir. Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile, davacı karşı davalı için … 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/332 Esas 2013/436 karar sayılı ilamı ile, 500,00 TL olarak hükmedilen nafakanın 200,00 TL arttırılarak 700,00 TL’ye çıkartılmasına, karşı davanın reddine karar verilmiş, hükmün süresi içinde davalı-karşı davacı tarafından temyizi üzerine Dairemizin 18.05.2017 gün, 2016/18108 E., 2017/7536 K. sayılı ilamı ile ” …Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı-karşı davacının sair temyiz itirazlarınınreddi ile, somut olayda; tarafların ekonomik ve sosyal durumlarında boşanma davasından sonra olağanüstü bir değişiklik olduğunun ileri sürülmediği o halde; yoksulluk nafakasının niteliği ve takdir edildiği tarih gözetilerek, nafakanın TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılması suretiyle dengenin yeniden sağlanması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yüksek nafaka takdirinin doğru olmadığı ” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir. Bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde mahkemece; asıl davanın reddine , karşı davanın kabulü ile … 1. AHM’nin 2012/332 Esas, 2013/346 Karar sayılı 16/04/2014 kesinleşme tarihli ilamı uyarınca davacı karşı davalı lehine hükmedilen aylık 500,00 TL yoksulluk nafakasının TÜİK tarafından bildirilen ÜFE oranında 229,95 TL arttırılarak toplam 729,95 TL yoksulluk nafakasının aylık iradlar halinde davalı- karşı davacıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı- karşı davacı tarafından temyiz edilmiştir. Asıl dava; nafaka artırımı karşı dava ise; nafakanın kaldırılması bu talebin kabul görmemesi halinde ise nafakanın azaltılması istemlerine ilişkindir. 1-Gerekçeli karar ile hüküm fıkraları arasında çelişki nedeniyle re’sen yapılan temyiz incelemesinde; Bir hükmün neleri içermesi gerektiği HMK’nın 297. maddesinde tek tek sayılarak ayrıntılı biçimde gösterilmiştir. Buna göre; hüküm, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri kapsar. Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Hüküm gerekçesi dosya içeriğine uygun olmak zorundadır. Ayrıca, hükmün gerekçesi ile sonuç kısmı birbiri ile çelişmemelidir.Bu şekilde dava sonunda mahkemenin kimin lehine, kimin aleyhine karar verdiği, davacının talebinin ne kadarının kabul edildiği, davalının neye göre mahkum edildiği tereddütsüz şekilde anlaşılmalıdır. Biçim koşullarının getiriliş amacı, hükmün açıklığı ve anlaşılırlığı kadar infaz kabiliyetini de sağlamaktır. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratacağı gibi dava içinden yeni davaların doğmasına neden olacaktır. Yukarıda belirtilen yasal düzenleme gereğince; hükmün gerekçeli olması, gerekçe ile hüküm fıkraları arasında çelişki bulunmaması ve hükmün açık olması, duraksama yaratmaması, gerekmektedir. Somut uyuşmazlıkta; temyiz istemine konu kararın gerekçe kısmında asıl davada nafaka artırım istemi talebinin haklı görüldüğü belirtilmiş ise de; hüküm kısmında asıl davanın reddine şeklinde hüküm kurulduğu ve yine hüküm kısmında bu dava ile aksi yönde istem içeren karşı davanın ise, kabulüne şeklinde ibareye yer verilmekle, kararın gerekçe ve hüküm fıkraları arasında çelişki yaratılmıştır. Oysa; mahkemece verilen kararda hükmün gerekçeli olması, hüküm fıkraları ile gerekçe arasında çelişki bulunmaması gerekirken, gerekçe ile çelişir şekilde HMK’nın 297. maddesine aykırı hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır. 2- Müktesep hakkın ihlali ve bozma kapsamı dışında kalarak kesinleşen karşı dava yönünden yeniden karar verilmesi nedeniyle re’sen yapılan temyiz incelemesinde; Kural olarak bozma kararına uyulmakla bozma kararında belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda yerel mahkeme için zorunluluk doğar. Belirtilmelidir ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usulu kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.).Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2013/13-597 E, 2014/62 K sayılı ilamında da vurgulandığı üzere; “Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bir bozma nedenidir. Bozma kararı ile dava, usul ve yasaya uygun bir hale sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre, Yargıtay’ın bozma kararına uymuş olan mahkeme, bu uyma kararı ile bağlıdır. Bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak, yada gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır. Aynı ilke, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün ve 2003/ 8-83 E., 2003/72 K.; 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 E., 2010/87 K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir. Bu ilke kamu düzeni ile ilgili olup, Yargıtay’ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hakimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz.Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde mahkemece bozma öncesi verilen kararda karşı davanın reddine dair verilen karara yönelik olarak davalı- karşı davacının temyiz talebi üzerine Dairemizin bozma ilamı ile bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir. Karşı davanın reddine dair mahkeme hükmü karşı davacı tarafından açıkça temyiz sebebi yapılmış ve Yargıtay’ca incelenerek reddedildiğinden kesinleşmiştir. Bu nedenle mahkemece kesinleşen karşı dava hakkında yeniden karar verilemeyeceği gözetilmeksizin hüküm kurulması doğru olmamıştır. Öte yandan; davada, mahkemece bozma öncesi kararda, nafkanın 200,00 TL arttırılması yönünde hüküm kurulduğu, bu karara karşı sadece davalı- karşı davacının temyiz isteminde bulunduğu, buna rağmen bozma sonrası temyiz ettiği ilk karardan daha aleyhine olacak şekilde 229,95 TL’ye hükmedildiği anlaşılmıştır. Mahkemece bozma ilamına uyulmuş olmakla; açıklanan ilke ve esaslara göre, ilk kararı temyiz eden davalı- karşı davacı lehine usuli müktesep hak doğmuştur. Bu nedenle mahkemece davalı- karşı davacı bakımından bozma öncesi karardan daha aleyhe sonuç doğuracak şekilde hüküm kurulması da usul ve yasaya aykırıdır. 3- Davalı – karşı davacının nafaka miktarının tespitine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Kabule göre de; Mahkemece; davacı- karşı davalı lehine hükmedilen aylık 500,00 TL yoksulluk nafakasının TÜİK tarafından bildirilen ÜFE artış oranında 229,95 TL arttırılarak toplam 729,95 TL yoksulluk nafakasının aylık iradlar halinde davalı- karşı davacıdan alınarak davacı- karşı davalıya ödenmesine karar verilmiştir. Ancak, arttırım yapılırken temyiz incelemesi yapılan davanın açıldığı tarih yerine daha ileri bir tarihe göre hesap yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla; bozma ilam gereği yerine getirilecek şekilde, boşanma davasında hükmedilen yoksulluk nafakası kararının kesinleşme tarihinden eldeki artırım davasının açıldığı tarihe kadar aradan geçen süre gözetilerek TÜİK’in yayımladığı ÜFE artış oranı nazara alınarak, önceki nafaka takdirinde taraflar arasında oluşan dengeyi koruyucu oranda artırıma karar verilmesi gerekirken, mahkemece dava tarihi yerine daha ileri bir tarihe göre yapılan hesaba göre nafaka miktarının tayini de doğru olmamış yerel mahkemece verilen kararın bu sebeple de bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan birinci ve ikinci bentteki açıklanan nedenlerle re’sen ve üçüncü bentteki nedenlerle davalı- karşı davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince temyiz eden davalı- karşı davacı yararına BOZULMASINA, peşin alının temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalı- karşı davacıya iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 21.01.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Related Posts
9 Nisan 2021
Arap ülkeleri mahkemelerinin boşanma kararlarının Türkiyede tanınması ve tenfizi
Daha fazla oku
27 Ocak 2021