Muris Muvazaası Hukuksal Sebebine Dayalı Davalarda Dava DeğeriÖzet : Muris Muvazaası Hukuksal Sebebine Dayalı Davalarda Dava Değeri, Taşınmazın Tümünün Değeri Üzerinden Davayı Açan Mirasçı Ya Da Mirasçıların Miras Payına İsabet Eden Değer Olup, Bu Değer Üzerinden Harç Alınması Ve Yargılama Giderine Hükmedilmesi Gerekir. Konu ile ilgili Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Kararları ;
Yargıtay1. Hukuk Dairesi
Esas : 2016/8413Karar : 2019/2601Karar Tarihi : 11.04.2019
“İçtihat Metni”MAHKEMESİ : ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, mirasbırakanları …’ın 11/05/2007 tarihinde sahibi olduğu taşınmazların tamamı olan …, …, …, …, …, …, …, … ve … parsel sayılı taşınmazlarını davalı torununa satış suretiyle devrettiğini, anılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amamçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payları oranında iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.Davalı, devrin bedeli karşılığında yapıldığını ve muvazaalı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi …’in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği dava değeri yönünden reddedilip, gereği görüşülüp düşünüldü.
KARAR
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayanağı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre yazılı olduğu üzere davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddine.Ancak hemen belirtilmelidir ki, harç kamu düzeni ile ilgili olup temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın re’sen gözetilmesi gereken hususlardandır.Bilindiği gibi, muris muvazaası hukuksal sebebine dayalı davalarda dava değeri, taşınmazın tümünün değeri üzerinden davayı açan mirasçı ya da mirasçıların miras payına isabet eden değer olup, bu değer üzerinden harç alınması ve yargılama giderine hükmedilmesi gerekir. Bu durumda, alınması gereken harç mirasbırakan tarafından davalıya devredilen 9 parça taşınmazın dava tarihindeki değerleri toplamı olan 356.716,69 TL’nin davacıların mirasçılık belgesindeki payına(12/20) isabet eden 267.537,51 TL üzerinden hesaplanması gerekirken mahkemece dava açılrken harçlandırılan değer olan 5.000 TL üzerinden daha az karar ve ilam harcına hükmedilmesi doğru değildir.Ne var ki, bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden; hükmün 2. bendinin hükümden çıkarılarak yerine “Harçlar Kanununa göre alınması gereken 18.275,48-TL harçtan peşin alınan 74,25-TL harcın mahsubu ile bakiye 18.201,23-TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına” cümlesinin yazılmasına, 6100 sayılı HMK’nin geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 438/7. maddesi uyarınca hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.04.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay1. Hukuk Dairesi
Esas : 2016/3990Karar : 2019/703Karar Tarihi : 07.02.2019
“İçtihat Metni”MAHKEMESİ : ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl davanın kısmen kabulüne, birleştirilen davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar asıl ve birleştirilen davada davalı … vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
KARAR
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Asıl ve birleştirilen davada davacılar, mirasbırakan …’nın 2425 ada 4 parsel sayılı taşınmazdaki 10 nolu bağımsız bölümün çıplak mülkiyetini 18.03.2009 tarihinde satış suretiyle torunu olan davalı … ’a devrettiğini, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kaydının iptali ile mirasbırakan… mirasçılarının miras payları oranında adlarına tescile karar verilmesini ayrıca asıl davada, davalının 6100 sayılı HMK madde 329/1-2’ye göre vekalet ücretini ödemeye ve 5.000,00 TL disiplin cezasına mahkum edilmesini istemişlerdir.Asıl ve birleştirilen davalarda davalı, mirasbırakana sahip çıktığını ve destek olduğunu, taşınmazın minnet duygusuyla temlik edildiğini, mirastan mal kaçırma iddialarının doğru olmadığını belirterek asıl ve birleşen davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan …’nın 01.12.2013 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacılar ile dava dışı kızı …’in kaldığı, mirasbırakanın davaya konu mesken niteliğindeki 10 nolu bağımsız bölümün intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini 18.03.2009 tarihinde davalı torununa satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Asıl dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı terekeye iade istekli açılmış, bilahare davacılar taleplerini daralatarak, isteklerini miras paylarına hasretmişlerdir. Birleşen dava mirasçı Ahmet tarafından yine terekeye iade istekli açılmış, dava dışı mirasçı … davaya muvafakat etmediğini bildirmiştir.Bilindiği üzere; elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 701 ila 703 maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, TMK’nin 701. maddesinde (…Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliğiyle karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.TMK’nin 702/2 maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının (onaylarının) alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir. (11.10.1982 tarihli 1982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) Nitekim, bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir. Somut olayda, elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet söz konusu olup, dava dışı ortaklar bulunmaktadır. Hal böyle olunca, davaya katılmayan ortakların olurlarının alınması ya da miras şirketine TMK’nin 640. m. uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerekir.Öte yandan davalar birleştirilse bile müstakil dava olma özelliklerini koruduğundan her bir dava hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerektiği kuşkusuzdur. Mahkemece, bu hususa riayet edilmediği gibi, asıl davada talep daraltıldığı, paya hasredildiği halde HMK 26. maddesi hükmü gözardı edilerek asıl dava bakımından da terekeye iade kararı verilmiştir.Bir başka husus da muris muvazaasına dayalı davalarda dava değeri, taşınmazın tümünün değeri üzerinden davayı açan mirasçı ya da mirasçıların payına isabet eden değer olduğu halde mahkemece bu husus da gözardı edilmiştir. Hal böyle olunca; asıl ve birleştirilen davalar bakımından ayrı ayrı hüküm kurulması, asıl davada davacıların taleplerini daraltarak pay oranında talepte bulunduklarının gözetilmesi, birleşen davada davacı …’e terekeye mümessil tayin ettirmesi için süre verilmesi, dava açıldığı takdirde sonucu beklenerek mümessil tayin edilirse davaya tereke mümessili huzuruyla devam edilmesi ve birleşen davalar bakımından ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken değinilen husular gözardı edilerek yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.Davalının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile açıklanan nedenden ötürü hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.02.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay1. Hukuk Dairesi
Esas : 2016/3010Karar : 2019/613Karar Tarihi : 04.02.2019
“İçtihat Metni”MAHKEMESİ : ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada;Davacı, muris babası … ‘in, 12 ve 259 parsel sayılı taşınmazları satın alıp oğlu davalı … adına tescil ettirdiğini, 42 parsel sayılı taşınmazını ise oğlunun arkadaşı … ‘e muvazaalı olarak satış suretiyle temlik ettiğini, 2 gün sonra taşınmazın satış suretiyle davalı …’e temlik edildiğini, yapılan işlemlerin muvazaalı olduğunu ileri sürüp, davalı adına kayıtlı bulunan taşınmazların tapu kayıtlarının iptaline ve miras payı oranında adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı, temliklerin gerçek satış işlemi olduğu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, 42 parsel sayılı taşınmaz bakımından davanın kabulüne, diğer taşınmazlar bakımından davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili ve davalı … vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi …’nın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
KARAR
Dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, 12 ve 259 parsel sayılı taşınmazlar yönünden davanın reddine, 42 parsel yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.12 ve 259 parsel sayılı taşınmazlar yönünden; davada ileri sürülen iddianın içeriğine ve davalının savunmasına göre, yanlar arasındaki uyuşmazlık, murisin gerçekte bedelini bizzat ödeyip, 3. kişiden satın aldığı taşınmazı mirastan mal kaçırmak amacıyla tapu siciline yarar sağlamak istediği kişi (davalı) adına kaydettirmesi halinde 01.04.1974 tarih 1/2 Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulama yeri bulup bulamayacağı noktasında toplanmaktadır. Gerçekten 01.04.1974 tarihli karar, konusu ve sonuç bölümü itibariyle, murisin kendi üzerindeki tapulu taşınmazlar yönünden yaptığı temliki işlemler için bağlayıcıdır. Somut olayda olduğu gibi bedeli ödenerek ”gizli bağış” şeklinde gerçekleştirilen işlemler bakımından anılan Yargıtay İnançları Birleştirme kararının doğrudan bağlayıcı olma niteliği yoktur. Bunun yanısıra, karara yorum yoluyla gizli bağış iddialarına yönelik olarak uygulama olanağı sağlanamayacağı, Hukuk Genel Kurulu’nun 30.12.1992 tarih 586/782 21.09.1994 tarih 248/538; 21.12.1994 tarih 667/876; 11.10.1995 tarih 1995/1-608 sayılı kararlarında belirtilmiş, Dairenin yargısal uygulaması bu doğrultuda kararlılık kazanmıştır. Ne varki, bu tür taşınmazlar bakımından koşulları var ise ancak tenkis istenebilir. Davada tenkis isteği de bulunmamaktadır. Toplanan deliller ve tüm dosya içeriği ile 42 sayılı parselin muris tarafından diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı temlik edildiği saptanarak anılan parsel bakımından davanın kabul edilmiş olmasında da bir isabetsizlik yoktur. Tüm bu açıklamalar karşısında davalının tüm, davacıların esasa ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.Davacıların vekalet ücretine ilişkin itirazlarına gelince; Bilindiği üzere, muris muvaazası hukuksal nedenine dayalı davalarda, dava değeri taşınmaz ya da taşınmazların tümünün değeri üzerinden davayı açan mirasçı veya mirasçıların payına isabet eden değerdir. Somut olayda, her ne kadar davacı lehine hükmedilen vekalet ücretinin az olduğu ileri sürülmüş ise de davacı lehine hükmedilen vekalet ücreti az olmayıp aksine fazladır. Ne var ki bu hususu davalı taraf açıkça temyize getirmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır. Hakkındaki dava reddedilen 12 ve 259 sayılı parsellerin değeri 75.000.TL olup, davada terekeye iade istendiğinden ve taraf teşkili tamamlandığından davalı dışındaki mirasçıların payları karşılığı 56,250.TL’dir. Reddedilen parseller bakımından davalı lehine bu miktar üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken fazla vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değil ise de belirtilen husus yeniden yargılamayı gerekli kılmadığından hükmün 6. bendindeki 12.847,21 rakamının çıkartılması, yerine 6487,50 rakamının yazılmasına, 6100 sayılı HMK’nin geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 438/7. maddesi uyarınca hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.02.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Related Posts
27 Ocak 2021
Nöbetçi Bırakılan İşçi İzin Almaksızın Vardiyasına Gitmemişse İş Akdinin Feshinin Geçerli Nedene Dayandığı
Daha fazla oku
26 Ocak 2021
iş Kazası Sebebi ile Hükmedilecek Tazminatın Hesabında Gerçek Ücretin Araştırılması
Daha fazla oku
27 Ocak 2021
KULLANMAK İÇİN UYUŞTURUCU MADDE BULUNDURMA SUÇU VE KUŞKUDAN SANIĞIN YARARLANMASI İLKESİ
Daha fazla oku
27 Ocak 2021