HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRENİN BAŞLANGICI OLAN ÖĞRENMENİN BABALIK TESTİ İLE GERÇEKLEŞECEĞİÖzet : Dava, Türk Medeni Kanunu 286 ve devamı maddelerinde düzenlenen baba tarafından çocuk ve anne aleyhine açılan soybağının reddine ilişkin olup, mahkemece bir yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir. Yerleşik Yargıtay uygulamalarında, öğrenmenin yargılama dışı babalık testi ile gerçekleşmesi anında hak düşürücü sürenin başlayacağı kabul edilmektedir. Dolayısı ile bir çocuğun kendisinden olmadığı yönündeki şüphe öğrenme açısından yeterli kabul edilemeyecektir. DNA testi yapılmadığı ve şüphenin bilimsel doğruluğa varacak şekilde bir adım öteye geçmediği yani şüphe olarak varlığını sürdürdüğü anlaşılmasına rağmen davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması, Türk Medeni Kanunu 426/2’de yasal temsilci ile küçüğün menfaati çatıştığında küçüğe kayyım atanacağının hükme bağlanmasına rağmen küçüklere kayyım tayin ettirilmeden karara bağlandığı anlaşıldığından bozmayı gerektirmiştir. T.C.Yargıtay8. Hukuk Dairesi
Esas : 2017/6821 Karar : 2018/1676 Karar Tarihi : 06.02.2018
MAHKEMESİ : Asliye Hukuk (Aile) MahkemesiDAVA TÜRÜ : Soybağının Reddi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı dava açtığı dilekçesinde; boşandığı eşi davalı … ile evliliklerinden … ve …’ın kendisinden olmadığını belirterek aradaki soybağının reddine karar verilmesini istemiş; mahkemece, soybağının reddi için öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir. 1-Dava, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 286 ve devamı maddelerinde düzenlenen baba tarafından çocuk ve anne aleyhine açılan soybağının reddine ilişkindir.Geniş anlamda soybağı bir kimsenin üst soyu ile olan kan bağını; dar anlamda soybağı ise, bir kimsenin sadece ana-babasıyla arasındaki biyolojik bağını ifade etmektedir. Bir kişi (çocuk) ile kendilerinden biyolojik (genetik) olarak türemiş olduğu kişiler arasındaki bağa doğal soybağı (biyolojik nesep), hukuk düzeni tarafından aranan bazı koşulların gerçekleşmesiyle, bir çocuğun hukuki olarak bir ana-babaya bağlanması sonucunda, ana-baba ile çocuk arasında kurulan bu hukuki ilişkiye ise hukuki soybağı (hukuki nesep) denir. Buna göre soybağı, bir kimseyle ana-babası arasındaki doğal ve/veya hukuki bağ olarak tanımlanmaktadır.4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’na göre, çocuk ile anne arasındaki hukuki soybağı doğumla; çocuk ile baba arasındaki hukuki soybağı ise anneyle evlilik, tanıma, babalık davasında verilen hüküm veya evlat edinmeyle kurulmaktadır. Baba ile çocuk arasında evlilik içinde doğmaya, babalık karinesine (TMK md. 285), dayalı olarak hukuken kurulmuş bulunan soybağı ilişkisinin ortadan kalkması ancak soybağının reddi ile söz konusu olabilmektedir. Soybağının reddi davasının başarıya ulaşarak çocuk ile babası arasındaki soybağının ortadan kalkması sonucunda çocuk, baba yönünden soybağı bulunmayan çocuk statüsüne girer. Anayasa Mahkemesi’nin 25.06.2009 tarih, 2008/30 E. ve 2009/96 K. sayılı kararında belirtildiği üzere, kişinin genetik-biyolojik kökeni kendisine ait olmayan çocuğu reddetme hakkı en temel haklarından birisidir.4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 286. maddesinde, kocanın, çocuk ve anne aleyhine açacağı soybağının reddi davası ile babalık karinesini çürütebileceği; 289. maddesinde ise kocanın soybağının reddi davasını doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıllık süre içinde açması gerektiği, gecikmeyi haklı kılan sebepler varsa bir yıllık sürenin bu sebebin ortadan kalkmasından sonra başlayacağı hükme bağlanmıştır.Soybağının reddi davasında, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığı hususunda ve davanın temellendirilmesinde belirleyici olan “öğrenmenin”, ne zaman gerçekleştiği noktasında şüphenin öğrenme açısından yeterli olup olmadığı üzerinde durulmalıdır. Yerleşik Yargıtay uygulamalarında, yargılama dışında elde edilmiş babalık raporlarına özellikle hak düşürücü süre niteliğindeki dava açma süresinin öğrenme tarihinden itibaren başlaması bakımından dikkate alındığı görülmekte yani öğrenmenin yargılama dışı babalık testi ile gerçekleşmesi anında hak düşürücü sürenin başlayacağı kabul edilmektedir. Dolayısı ile bir çocuğun kendisinden olmadığı yönündeki şüphe öğrenme açısından yeterli kabul edilemeyecektir.Somut olayda; davacı baba … ile davalı anne Sevim 28.06.2004 tarihinde evlenip 24.01.2013 tarihinde boşandıkları, müşterek çocukların evlilik birliği içinde doğduğu, mahkemece 24.02.2016 tarihinde yapılan ikinci celsede davacının müşterek çocuklar … ve … doğdukları tarihten bu yana kendisinden olmadıklarına dair içimde bir şüphe taşıdığını bu şüphelerim halen devam ettiğini, DNA testi yapılarak çocukların babası olmadığının ortaya çıkartılmasını istiyorum şeklinde beyanda bulunarak DNA testi yapılmasını istediği, ancak davacının çocukların kendisinden olmadığı yönündeki şüphenin giderilmesi açısından DNA testi yapılmadığı ve şüphenin bilimsel doğruluğa varacak şekilde bir adım öteye geçmediği yani şüphe olarak varlığını sürdürdüğü, soybağının reddi davası yönünden hak düşürücü süreyi düzenleyen 289. maddeki sürenin başlangıcı mahiyetindeki “öğrenme” olgusunun gerçekleşmediği anlaşılmakla, mahkemece davanın süresi içinde açıldığı kabul edilerek işin esasına girilip, iddia doğrultusunda taraf delillerinin toplanması, soybağının tespiti yönünden gerekli DNA incelemesi de yaptırılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, davanın hak düşürücü süreden reddi,2-4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 286/1. maddesinde, soybağının reddi davasının ana ve çocuğa karşı açılacağı; 426/2. maddesinde ise, yasal temsilci ile küçüğün menfaati çatıştığında küçüğe kayyım atanacağı hükme bağlanmıştır. Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 27.06.2005 doğumlu … ve 04.02.2008 doğumlu …’ın gerçek babasının davacı … olmadığının tespiti ile soybağının reddi istemine ilişkin davanın koca tarafından açıldığı, ancak küçüklere kayyım tayin ettirilmeden karara bağlandığı anlaşıldığından mahkemece, küçüklere kayyım tayin ettirilip davanın kayyıma yöneltilmesi, gösterdiği takdirde delillerinin toplanması, oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yeterli inceleme yapılmadan eksik hasımla yapılan yargılama ile davanın reddine karar verilmesi, doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK’nın Geçici 3. maddesi ve 1086 sayılı HUMK’nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nın 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, istek halinde peşin harcın temyiz edene iadesine, 06.02.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Related Posts

Hukuka Aykırı Olarak Elde Edilen Veriler Üzerinden Vatandaşların Kimlik ve İletişim Bilgileri Gibi Kişisel Verilerinin Sorgulanmasına İmkân Tanıyan Yazılım Program Uygulamalara Yönelik İlke Kararı
Read More
Arsa Payı Kavramı, Uygulaması, Beraberinde Getirdiği Sorunlar ve Arsa Payı Düzeltme Davası
Read More
Azınlık Pay Sahipleri için Anonim Şirketten Çıkış Bileti Haklı Nedenle Fesih Davası
Read More