FİİLİ AYRILIK SEBEBİYLE BOŞANMA
FİİLİ AYRILIK SEBEBİYLE BOŞANMAYargıtay2. Hukuk Dairesi
Esas : 2016/21389Karar : 2018/9106
“….Türk Medeni Kanunu’nda fiili ayrılık adı altında özel/ayrı bir boşanma sebebi ise düzenlenmemiştir. Ancak olayın özelliğine göre, çok uzun süreli fili ayrılıkların, genel boşanma sebebi olan evlilik birliğinin sarsılması (TMK m.166/1-2) hukuki sebebiyle açılmış davalarda değerlendirilmesi gerekir. Buna engel olacak yasal birdüzenleme yoktur. Çünkü fiili ayrılık sırasında da eşlerin birbirlerine karşı yukarıda yazılı tüm yükümlülükleri devam etmektedir (TMK m. 185,186,322,327).Uygulamada, eşlerin birbirlerine yönelik hakaret içeren basit bir kaç sözünün evlilik birliğini temelinden sarstığı (TMK m.166/1-2) kabul edilip, eşlerin boşanmalarına karar verilirken, ortalama insan ömrüne göre çok uzun süre fiilen ayrı yaşayan eşlerin evlilik birliğinin temelinden sarsılmadığını kabul etmek ve boşanma davalarının reddine karar vermek, yasanın amacına uygun olamaz. Yıllarca ayrı yaşayan eşleri, kanun zoruyla bir araya getirmek de mümkün değildir.Kuşkusuz, evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle (TMK m.166/1-2) açılan boşanma davalarında eşlerin kusurlu olup olmadıklarını belirlemek zorunludur. Fiili ayrılıklarda, ayrılığa kimin sebep olduğu veya birlikte yaşamaktan kimin kaçındığı, kimin birlik görevlerini yerine getirmediğinin veya eşlerin evlilik birliğini sarsacak başka bir davranışının kanıtlanması hallerinde, kusur belirlemesi açısından sorunun çözümü kolaydır. Böyle durumlarda doğal olarak, iddia ve savunmada ileri sürülen kanıtlanmış vakıalara göre kusur belirlemesi yapılacak ve TMK’nun 166/1-2. maddesine göre koşullar oluşuyorsa, dava boşanmayla sonuçlandırılabilecektir.Peki, çok uzun süreli fiili ayrılığa karşın, fiili ayrılığa kimin sebep olduğu, kimin ortak yaşamaktan kaçındığı, birlik görevlerinin yerine getirilip getirilmediğinin veya kusur sayılacak herhangi bir davranışın kanıtlanamaması hallerinde sorun nasıl çözülecektir?İşte bu gibi durumlarda, eşlerin eşit kusurlu olduklarının kabul edilmesi gerekir. Çünkü eşler, ortada usulen kanıtlanmış haklı hiç bir sebep bulunmadığı halde, fiilen ayrı yaşamakta ve birlikte yaşamaktan kaçınmaktadır. Eşlerin bu davranışı en azından, Türk Medeni Kanunu’nda emredici olarak düzenlenen, eşler birlikte yaşamak zorundadırlar (TMK m.185/3) şeklindeki yaşam biçimine aykırıdır.Her iki eş de bu amir hükme aykırı davranmaktadır. Dolayısıyla evlilik birliği temelinde sarsılmış (TMK m.166/1) ve eşler bu sonuca eşit kusurları ile sebep olmuşlardır. Bu yüzden, taraflardan birinin evlilik birliğinin sarsılması (TMK m.166/1) hukuki sebebiyle açtığı boşanma davasında, şayet çok uzun süreli fiili ayrılık kanıtlanıyorsa boşanmaya karar verilmelidir.Bu arada, TMK’nun 166/son maddesinde belirlenen üç yıllık fiili ayrılık süre şartı da göz ardı edilmeyerek, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının kabulü için, en az üç yıl ve daha uzun süreli ayrılıkları, “çok uzun süreli fiili ayrılık” olarak kabul etmek gerekir.
Eldeki davada yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; davacı kadının evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle (TMK m.166/1) boşanma davası açtığı, davalının cevap dilekçesi sunmadığı, duruşmalara katılmadığı, mahkemece, fiili ayrılığın tek başına boşanma sebebi olamayacağı gerekçesiyle, davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.Ancak, toplanan delilere göre tarafların altı yıldır fiilen ayrı yaşadıkları, davacı kadının ortak çocuklarla birlikte babasının evinde kaldığı, tartışmasızdır. Ortalama insan ömrü için altı yıl çok uzun süredir.Taraflar, Türk Medeni Kanunu’nda emredici olarak düzenlenen, eşler birlikte yaşamak zorundadırlar (TMK m.185/3) şeklindeki yaşam biçimine, altı yıl gibi çok uzun süre aykırı şekilde yaşamışlar ve halen bu aykırılık devam etmektedir. Bu sebeple davanın reddi doğru olmamıştır….”