TMK MADDE 498A. Kan HısımlarıIV. Evlilik Dışı Hısımlar
Evlilik dışında doğmuş ve soybağı, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulmuş olanlar, baba yönünden evlilik içi hısımlar gibi mirasçı olurlar.
TMK MADDE 498’İN GEREKÇESİ
Madde evlilik dışında doğmuş olmakla beraber soybağı sonradan tanıma veya hâkim hükmü ile oluşturulanların evlilik içi hısımlar gibi mirasçı olacakları ilkesini getirmektedir. Evlilik dışı doğanlarla ilgili olarak, Anayasa Mahkemesinin 11.9.1987 tarih ve E. 1987/1, K. 1987/18 sayılı, sahih nesepli çocuklarla gayri sahih nesepli çocukların baba tarafından birlikte mirasçı olmaları hâlinde farklı oranlarda mirasçı olmalarını düzenleyen Medenî Kanunun 443 üncü maddesinin ikinci fıkrasını iptal kararı vermesini takiben, yürürlükteki Kanunun 443 üncü maddesini tekrar düzenleyen 3678 sayılı Kanunun getirdiği, “Nesebi sahih olmayan hısımlar, nesebi sahih hısımlar gibi mirasçılık hakkına haizdir.” seklindeki düzenlemenin ortaya çıkan sorunlar ve bu sorunların çözümü için Yargıtay’ın 22.2.1997 tarihli 1996/1 esas ve 1997/1 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının yaklaşımı dikkate alınarak, evlilik dışı doğan çocuklara ilişkin olarak baba ile olan soybağına ilişkin farklı ve yeni düzenlemeler ışığında, evlilik dışında doğmuş ve soybağı tanıma veya hâkim hükmüyle kurulanlar evlilik içi hısımlar gibi mirasçı olacağı düzenlemesi getirilmiştir.
TMK MADDE 498 İLE İLGİLİ YARGITAY KARARI
Yargıtay1. Hukuk Dairesi
Esas : 2015/907Karar : 2017/4267Karar Tarihi : 13.09.2017
MAHKEMESİ : ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR
Davacılar, mirasbırakan … …’in, 498 parsel sayılı taşınmazdaki payını mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak satış suretiyle davalıya devrettiğini ileri sürüp, davalı adına kayıtlı olan payın iptali ile veraset ilamındaki payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.Davalı, işlemin muvazaalı olmadığını, mirasbırakanın bakımı ile maddi ve manevi ihtiyaçlarıyla ilgilendiğini, taşınmazı satın alacak maddi gücü olduğunu bildirip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davalının mirasbırakanın bakımı ile ilgilendiği, mirasbırakanın da minnet duygusu ile taşınmazdaki payını davalıya devrettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil istemine ilişkindir.Mirasbırakan … …’in 20/03/2012 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacılar ile davalının babası olan …’i bıraktığı, davalının anne ve babası boşandıktan sonra, annesi ile mirasbırakanın yanına yerleştikleri, ve mirasbırakanın çekişme konusu taşınmazdaki 1/3 oranındaki payını 15/10/2009 tarihinde satış suretiyle davalıya temlik ettiği kayden sabittir.
Uygulamada ve öğretide muris muvazaası olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; davalı çekişme konusu taşınmazı bedel karşılığında satın aldığını savunmuştur. Ne var ki; davalı 1983 doğumlu olup, temlik tarihinde 16 yaşındadır ve yaşı itibariyle çalışarak taşınmaz edinecek maddi gücünün olması, hayatın olağan akışına aykırıdır.Bu durumda temlikin gerçek satış olmadığı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.Hâl böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davacıların temyiz itirazları açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Related Posts
28 Ocak 2021
Sağlık Raporu Alınmadan Tapuda Düzenlenen Ölünceye Kadar Bakma Akdinin İptali Davası
Read More
28 Ocak 2021
TAKSİM SÖZLEŞMESİNDE MİRASÇILARIN PAYLARINA DÜŞENLER AÇIK VE KESİN ŞEKİLDE BELİRTİLMELİDİR
Read More
29 Ocak 2021