TRAFİK GÜVENLİĞİNİ TEHLİKEYE SOKMA SUÇUYargıtay12. Ceza Dairesi
Esas : 2016/3381Karar : 2016/9737Karar Tarihi : 8.6.2016
* TRAFİK KAZASINDAN İKİ SAAT SONRA ALINAN RAPORDA SANIĞIN 57 PROMİL ALKOLLÜ OLDUĞUNUN TESPİT EDİLMESİ ( Kendi Şeridinde Seyreden Sanığa Atfedilecek Bir Kusur Bulunmadığı/Temyiz Dışı Diğer Sanığın Tam Kusurlu Olduğu – 1 Saatte Alkol Miktarının 0,12-0,20 Promil Arasında Düştüğü Dikkate Alındığında Sanığın Olay Anında 100 Promilin Altında Olduğu/Ayrıca Sanığın Güvenli Sürüş Yeteneğini Kaybettiğine Dair Başkaca Bir Delil veya Tespit Bulunmadığından Sanığın Beraatine Karar Verileceği )
* GÜVENLİ SÜRÜŞ YETENEĞİNİN KAYBEDİLMESİ ( Alkol ve Uyuşturucu Maddenin Sırf Kullanılmış Olmasının Suçun Oluşması İçin Yeterli Olmadığı – Bireysel Farklılıkları da Elimine Edebilecek Şekilde 100 Promilden Yüksek Olarak Saptanan Alkol Düzeyinin Güvenli Sürüş Yeteneğini Kaybettireceğinin Bilimsel Olarak Kabul Edilmesi Gerektiği )
* TRAFİK GÜVENLİĞİNİ TEHLİKEYE SOKMA SUÇU ( Alkol ve Uyuşturucu Madde Etkisiyle veya Başka Bir Sebeple Emniyetli Bir Şekilde Araç Kullanamayacak Kişinin Bu Halde Araç Kullanması Suçunun Kasıtla İşlenebilecek Bir Suç Olduğu )
5237/m. 179/3
ÖZET : Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkûmiyetine dair hüküm kurulmuştur.
Alkol ve uyuşturucu madde etkisiyle veya başka bir sebeple emniyetli bir şekilde araç kullanamayacak kişinin, bu halde araç kullanması suçu kasıtla işlenebilecek bir suçtur. Alkol ve uyuşturucu maddenin sırf kullanılmış olması bu suçun oluşması için yeterli olmamakla birlikte alkollü bir şekilde trafikte seyreden bir sürücünün alkol konsantrasyonu hangi seviyede olursa olsun bireysel farklılıklar göstermekle birlikte trafik güvenliği açısından değişen derecelerde risk oluşturabileceği, ancak bu durumun tehlike arz edecek düzeyde olup olmadığı, dolayısıyla sürücünün tesiri altında bulunduğu alkol seviyesinde araç kullanması halinde, güvenli sürüş yeteneğini kaybedip etmediği, bireyin o andaki sürüş ehliyetini belirleyebilecek dikkat, algı, denge, refleks, psikomotor ve nöromotor koordinasyon gibi nörolojik, nistagmus, akomadasyon, görme gibi oftalmolojik ve genel durumunun tespitine yönelik detaylı dahili muayenesine yönelik tıbbi verilerin değerlendirilmesi ile mümkün olabileceği, ancak böyle bir tespit yapılmamış olsa bile bireysel farklılıkları da elimine edebilecek şekilde 100 promilden yüksek olarak saptanan alkol düzeyinin, güvenli sürüş yeteneğini kaybettireceğinin, bilimsel olarak kabulü gerekir.
Olaydan iki saat sonra alınan raporda 57 promil alkollü olan sanığın idaresinde bulunan araç ile, meskun mahal dışında bulunan 8.4 metre genişliğindeki, aydınlatmanın bulunmadığı çift yönlü düz yolda gece vakti seyir halinde iken, karşı şeritte seyreden 248 promil alkollü olan temyiz dışı diğer sanık idaresindeki motosikletin şerit ihlali yapması ve motosikletin farının yanmaması nedeniyle, kendi şeridinde seyreden sanığın aracının ön sol kısmı ile, temyiz dışı diğer sanık idaresindeki motosikletin ön kısmına çarpması neticesinde, 1 kişi kemik kırığı olacak şekilde yaralanmıştır. Kendi şeridinde seyreden sanığa atfedilecek bir kusur bulunmadığı, meydana gelen olayda temyiz dışı diğer sanığın tam kusurlu olduğu, 1 saatte alkol miktarının 0,12-0,20 promil arasında düştüğü dikkate alındığında, sanığın olay anında 100 promilin altında olduğu, ayrıca sanığın güvenli sürüş yeteneğini kaybettiğine dair başkaca bir delil veya tespit bulunmadığı dikkate alındığında, sanığın beraati gerekir.
DAVA : Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkûmiyetine dair hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : 5237 Sayılı TCK’nın 179/3. maddesinde düzenlenen; alkol ve uyuşturucu madde etkisiyle veya başka bir sebeple “emniyetli bir şekilde” araç kullanamayacak kişinin, bu halde araç kullanması suçu kasıtla işlenebilecek bir suçtur. Alkol ve uyuşturucu maddenin sırf kullanılmış olması bu suçun oluşması için yeterli olmamakla birlikte Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu raporlarında istikrarlı bir şekilde vurgulandığı üzere; alkollü bir şekilde trafikte seyreden bir sürücünün alkol konsantrasyonu hangi seviyede olursa olsun bireysel farklılıklar göstermekle birlikte trafik güvenliği açısından değişen derecelerde risk oluşturabileceği, ancak bu durumun tehlike arz edecek düzeyde olup olmadığı, dolayısıyla sürücünün tesiri altında bulunduğu alkol seviyesinde araç kullanması halinde, güvenli sürüş yeteneğini kaybedip etmediği, bireyin o andaki sürüş ehliyetini belirleyebilecek dikkat, algı, denge, refleks, psikomotor ve nöromotor koordinasyon gibi nörolojik, nistagmus, akomadasyon, görme gibi oftalmolojik ve genel durumunun tespitine yönelik detaylı dahili muayenesine yönelik tıbbi verilerin değerlendirilmesi ile mümkün olabileceği, ancak böyle bir tespit yapılmamış olsa bile bireysel farklılıkları da elimine edebilecek şekilde 100 promilden yüksek olarak saptanan alkol düzeyinin, güvenli sürüş yeteneğini kaybettireceğinin, bilimsel olarak kabulü gerektiği;
İncelenen dosyada ise; olaydan iki saat sonra alınan raporda 57 promil alkollü olan sanık …’ın idaresinde bulunan araç ile, meskun mahal dışında bulunan 8.4 metre genişliğindeki, aydınlatmanın bulunmadığı çift yönlü düz yolda gece vakti seyir halinde iken, karşı şeritte seyreden 248 promil alkollü olan temyiz dışı diğer sanık idaresindeki motosikletin şerit ihlali yapması ve sanık …’ın beyanıyla motosikletin farının yanmaması nedeniyle, kendi şeridinde seyreden sanık …’ın aracının ön sol kısmı ile, temyiz dışı diğer sanık …’nin idaresindeki motosikletin ön kısmına çarpması neticesinde, 1 kişinin kemik kırığı olacak şekilde yaralandığı olayda, kendi şeridinde seyreden sanık …’a atfedilecek bir kusur bulunmadığı, meydana gelen olayda temyiz dışı diğer sanık …’nin tam kusurlu olduğu, 1 saatte alkol miktarının 0,12-0,20 promil arasında düştüğü dikkate alındığında, sanık …’ın olay anında 100 promilin altında olduğu, ayrıca sanığın güvenli sürüş yeteneğini kaybettiğine dair başkaca bir delil veya tespit bulunmadığı dikkate alındığında, sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
SONUÇ : İsabetsiz olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 08.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.