Salt Ankesör İle Arama Neticesinde Bir Kişi Terör Örgütü Üyeliği İle Cezalandırılabilir Mi ?
Ankesörlü telefonla arama veya ankesörlü telefonla ardışık arama nevi şahsına münhasır bir delil mi?
Ankesörlü telefonla arama, bir başka ifadeyle ardışık arama nevi şahsına münhasır, Latince eş deyişle sui generis bir delil olarak FETÖ dava dosyalarına silahlı terör örgütü suçunun delili olarak girmiştir.
İddianamelerden, sözkonusu yöntemin 2017 yılı ortalarında itirafçı ifadeleri sayesinde ortaya çıktığı anlaşılıyor.
Buna göre, FETÖ sivil imamları, PTT’nin ankesörlü telefonları veya büfelerde olan kontörlü (ücretli) telefonlardan kendilerine bağlı olan askerleri arayıp, genellikle buluşma yer ve saatlerini bildiriyorlar. Sivil imamın, kendisine bağlı birden fazla askeri peş peşe araması ise “ardışık arama” oluyor.
Daha çok itirafçı ifadeleri elde edilen bu delil silahlı terör örgütü suçunun kesin delili olarak kabul edilebilir mi?
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun yerleşik içtihatlarına, halen uygulanan, ;
“Ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan delillerin bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir şüphe ve başka türlü bir oluşa imkan vermeyecek açıklıkta olmalıdır.”
“….tüm bu delillerin, sanığın eylemi gerçekleştirdiği iddiasını kuvvetli bir ihtimalden öteye geçiremediği, kuvetli de olsa, ihtimale dayalı olarak mahkumiyet kararı verilmesi mümkün olmadığından,….”
Silahlı terör örgütü suçu objektif bir suç değildir.
Yargıtay 16’ıncı Ceza Dairesinin 2015/3 Esas, 2017/3 kararında vurgulandığı gibi 5237 sayılı TCK’da objektif suç anlayışı terk edilmiştir.
“Bu durum, TCK’nın 23. madde gerekçesinde, “…Ortaçağ kanonik hukukun kalıntısı olan, hukuka aykırı durumda olan bunun bütün neticelerine katlanır, anlayışı çağdaş ceza hukukunda çoktan terk edilmiştir. Objektif sorumluluk kusursuz ceza olmaz ilkesiyle de açıkça çelişmektedir. Bu nedenle objektif sorumluluğa yeni ceza hukukumuzda yer verilmemiştir” şeklinde açıkça vurgulanmıştır.Kusurluluk ilkesine ceza kanununda yer verilmesinin sonucu olarak da genel hükümlerde hata(m.30) düzenlemesi yapılmıştır.”
Ceza hukukumuzda bir suç cezai hüküm oluşturmak için suçun maddi ve manevi unsurlarının gerçekleşmiş olması gerekir.
Eskilerin deyişi ile suçun sübut bulması, Ceza Genel Kurulu kararlarında sıkça vurgulandığı gibi maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde aydınlatılması zorunluluğu vardır.
Kişinin cezalandırılması için failin suçun oluşumuna neden olan fiilinin ispatlanması yetmez ayrıca suçun olmazsa olmazı kastın mevcudiyeti şarttır. TCK 21
Ayrıca TCK 30 ile düzenlenen hata hükümlerinin somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilmelidir. Örneği sanık FETÖ yapılanmasının silahlı terör örgütü olduğunu bilmiyorsa silahlı terör örgütü suçu gerçekleşmeyecektir.
Diyelim ki şüphelinin ankesörlü (sabit telefon) telefon aramaları yaptığını tespit edilmiş olsun, başka FETÖ şüphelilerinin de ankesörlü telefondan aramalar yapmış olması nedeniyle, varsayımla kişiyi FETÖ silahlı terör örgütü suçundan cezalandırmak mümkün değildir. Böyle bir varsayım sanığın FETÖ şüphelisi olduğu konusunda bir ipucu olabilir, ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında belirtildiği üzere her türlü kuşkudan uzak kesin delil niteliğinde değildir.
Belirtmek gerekir ki bir iletişim aracını kullanmak silahlı terör örgütü suçunun maddi unsuru değildir, velev ki bu iletişim aracı ağırlıkta silahlı terör örgütünce kullanılmış olsu.
TCK 314’üncü madde ile düzenlenen suçun oluşumu Yargıtay’ın yerleşik silahlı terör örgütü kararlarında belirttiği gibi kişinin madde ile belirtilen amaç suçları gerçekleştirme amacına yönelik faaliyetleri olmalı ve bu faaliyetler devamlılık, çeşitlilik ve yoğun arzetmelidir.
Ve yine ilave etmek gerekir; sanığın mutlaka örgütün anılan maddede sayılan amaç suçları yönelik maddi veya manevi katkıları olmalıdır.
Sonuç olarak ankesörlü telefon aramaları, ardışık arama veya değil kişinin FETÖ yapılanması ile ilgilisi konusunda şüphe niteliğinde olsa da kişinin tutuklanmasını gerektirecek CMK 100 anlamında “Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delil..” niteliği taşımaz, sadece kişinin FETÖ yapılanması ile ilgili olabileceği konusunda zayıf bir ipucu olabilir, komplo teorilerinde olduğu gibi..
Bu konu hakkında benzer makaleler için tıklayın