Konut, İş Yeri, Kamuya Açık Olmayan Kapalı Alanlar İle Buralarda Bulunan Kişilerin Üstünde Yapılacak AramaKonut, İş Yeri, Kamuya Açık Olmayan Kapalı Alanlar İle Buralarda Bulunan Kişilerin Üstünde Yapılacak Aramanın Ancak Adli Arama Kararı veya Yazılı Arama Emri İle Yapılabileceği, Bunun Dışında Elde Edilecek Olan Delillerin Her Halükarda Hukuka Aykırı Olup Hükme Esas Alınamaz.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
ESAS : 2016/730 KARAR : 2018/558
Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık …’in TCK’nın 188/3-4, 62, 52, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis ve 100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.06.2015 tarihli ve 323-140 sayılı hükmün, sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 20. Ceza Dairesince 17.02.2016 tarih ve 15687-829 sayı ile;
“…Oluş ve dosya kapsamına göre, yakalanma tarihinden önce uyuşturucu madde ticareti yaptığına dair ihbar alınan sanık hakkında başlatılan soruşturma kapsamında, sanığın üzerinde arama yapılmadan önce, CMK’nın 116, 117 ve 119. maddelerine uygun şekilde alınmış ‘adli arama kararı’ veya ‘yazılı adli arama emri’ bulunup bulunmadığı araştırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 18.03.2016 tarih ve 302785 sayı ile;
“02.11.2014 tarihli olay tutanağı ile dosya içeriğine göre somut olay şu şekilde meydana gelmiştir. 02.11.2014 günü saat 16.53 sıralarında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Haber Merkezine ….Mahallesi,…. bulunan gecekonduda uyuşturucu madde satıldığı ihbarı yapılması üzerine belirtilen yere giden kolluk görevlileri, evin kapısını çaldıklarında sanık …’in kapıyı açtığı, sanığı dışarıya davet ederek yaptıkları üst aramasında; 8 adet satışa hazır halde madde olduklarını tahmin ettikleri maddeyi ele geçirdikleri, bu sırada sanık …’in kullanmış olduğu 0534 … .. .. numaralı telefonun ısrarla çalması üzerine görevli polisler tarafından açıldığında, telefonu arayan tanık …..’in daha önce aldıklarından 2 fişek uyuşturucu madde istediğini bildirmesi üzerine, görevli polisler tarafından buluşma yeri tespit edildiği, tanık ….. uyuşturucu maddeleri almak için geldiğinde 2 adet 10 TL’yi görevlilere uzatarak uyuşturucu maddeyi alacağı sırada yakalandığı, …..’in sanığın telefonunda ‘Seln.Arjd’ olarak kayıtlı olduğu, sonraki süreçte sanığın telefonunun yine ısrarlı şekilde çalması üzerine görevli polislerce aynı yöntemle … ile birlikte hareket eden birisi gibi davranılarak buluşma yeri verildiği, arayan kişinin tanık … olduğu, tanık ….’ın buluşma yerine gelip görevli polise 1 adet 20 TL’yi uzatıp uyuşturucu maddeyi talep ettiği sırada yakalandığı ve sanık …’ın telefonunda ‘….’ olarak kayıtlı olduğu anlaşılmıştır.
Ceza muhakemesinin amacı; sosyal düzenin korunması ile kişilerin hak ve özgürlüklerine saygı arasında bir denge kurulması suretiyle hukuken geçerli kanıtlarla hiçbir duraksamaya yer vermeden maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır.
Ceza muhakemesinin amacı; sosyal düzenin korunması ile kişilerin hak ve özgürlüklerine saygı arasında bir denge kurulması suretiyle hukuken geçerli kanıtlarla hiçbir duraksamaya yer vermeden maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır.
Ceza muhakemesi hukukumuz ‘delil serbestliği’ ilkesini benimsemiş, delilleri değerlendirmede de hakime tam bir serbestlik tanımıştır. Delillerin hukuka uygun yöntemlerle toplanması zorunludur. Anayasa’nın 38. maddesinin 6. fıkrası ile CMK’nın 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi, 217. maddesinin 2. fıkrası, 230. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi ve 289. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendi uyarınca, hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş delillerin hükme esas alınamayacağında şüphe yoktur.
Ancak, somut olayda kolluk görevlilerinin, sanığın üzerini aramadan önce emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhal bilgi vermesi ve CMK’nın 116-117 ve 119. maddelerine uygun ‘adli arama kararı veya yazılı arama emri’ alması gerekli midir? Bir başka deyişle Yüksek Yargıtay 20. Ceza Dairesinin sözü edilen bozma ilamında belirtilen; somut olayda ‘adli arama kararı veya yazılı adli arama emri’ alınması gerekli olduğundan, böyle bir karar veya yazılı arama emri olmaksızın yapılan arama sonucu elde edilen suçun maddi konusu ve delili olan uyuşturucu maddeler, hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş olup hükme esas alınmaması gerekir şeklindeki gerekçe yerinde midir?
Aşağıda arz etmeye çalıştığımız nedenlerle suç konusu ve delili olan uyuşturucu maddelerin, hukuka uygun yöntemlerle elde edildiği, buna bağlı olarak hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmadığı ve suçun unsurlarının oluştuğu değerlendirilmiştir.
1- Kolluğun bir arama emri veya kararı gerekmeden arama yapabileceği haller bulunmaktadır. Bunlar, Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin karar alınmadan yapılacak arama başlıklı 8, 9, 25 ve 27. maddelerinde sayılmıştır.
Suçüstü halinde yapılan aramalarda, suç işlenen yerlerde delillerin aranması, bulunması, el konulması için, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 24. maddesindeki kanunun hükmü ve amirin emrini yerine getirme, 25. maddesindeki meşru savunma ve zorunluluk hali ve 26. maddesindeki hakkın kullanılması ile diğer kanunların öngördüğü hukuka uygunluk sebepleri halinde yapılan aramalarda, toplum için veya kişiler bakımından hayati tehlikeyi ortadan kaldırmak amacıyla veya kapalı yerlerden gelen yardım çağrıları üzerine, konut, işyeri ve yerleşim yeri ile eklentilerine girmek için, hakim veya savcı kararı alınmasına gerek bulunmamaktadır.
5271 sayılı CMK‘nın m.2/1-j. bendi; suçüstü halini, o sırada islenmekte olan suçla sınırlı tutmamıştır; ayrıca suçüstü sayılan halleri de tanımlanmıştır. Bu maddeye göre suçüstü hali; islenmekte olan suç yanında, henüz işlenmiş olan suç ile suçun islenmesinden hemen sonra takip edilen veya suçun az önce islendiğine dair eşya ya da delille yakalanan kimsenin islediği suçu da içermektedir. CMK. md. 90/1-2. ile md. 2/1 – (j) bendi birlikte değerlendirildiğinde, Bu gibi hallerde herhangi bir kişi veya makamın yazılı emrine gerek bulunmamaktadır.
Nitekim bozma kararına konu somut olayda, kolluk görevlileri hakkında uyuşturucu madde sattığına ilişkin ihbar olan sanığı, ihbarda belirtilen yer olan evine giderek yakalamışlar ve evin dışında yaptıkları üst aramasında suç konusu uyuşturucu maddeleri ele geçirmişler, bu sırada sanıktan uyuşturucu madde almak için onun telefonunu ısrarla arayan tanıkları da yakalamışlardır. Bu haliyle sanık suçüstü yakalanmış olup yapılan aramanın da suçüstü hükümlerine göre yapıldığının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Artık suçüstü halinin bulunduğu ve sanığın suç delillerini yok etmesi veya atılı suçu işlemeye devam etmesi söz konusu olabileceğinden, suç delillerinin görevliler tarafından tespit edilip sanığın yakalanmasından sonra kolluk görevlileri nöbetçi Cumhuriyet savcısına derhal bilgi vermişlerdir. İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 03.11.2014 tarihli ve 2014/1990 değişik iş sayılı kararı ile de, ele geçen suç konusu uyuşturucu maddelerin el konulmasına ilişkin işlemin onanmasına karar verilmiştir. Bu nedenle yapılan işlem hukuka uygun olup elde edilen kanıtların hükümde değerlendirilmesinde bir engel bulunmamaktadır.
2- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde, sunulan kanıtların kabul edilebilir olup olmadığına karar verme usulünü gösteren ve hangi kanıtların kabul edilebilir olduğunu, hangilerinin kabul edilemez olduğunu belirleyen bir kural olmadığı gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de ‘İç hukukta yeterli hukuki temeli bulunmadan veya hukuka aykırı vasıtalar kullanılarak elde edilmiş materyallerin yargılamada kanıt olarak kullanılması kural olarak, başvurucuya gerekli usulü güvencelerin sağlanmış olması ve materyalin baskı, zorlama ve tuzak gibi yargılamayı lekeleyebilecek nitelikli ve kaynaklı olmaması şartıyla, sözleşmenin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki adil yargılanma standartlarına aykırılık oluşturmaz’ (Chalkley/ Birleşik Krallık [kk] B.No: 6383/100, 26.09.2002) ve ‘Bir delilin, diğer yan delillerle desteklenmemiş olması, mutlak suretle adil yargılanma hakkı bakımından sorun oluşturmaz.
Mahkemece hükme esas alınan bir delilin çok kuvvetli olması ve güvenilirliği konusunda herhangi bir risk bulunmaması, destekleyici delillere olan ihtiyacın yoğunluğunu azaltır. Buna karşılık gücü ve güvenilirliği konusunda birtakım şüpheler bulunan bir delilin, suçun sübutu konusunda ulaşılan vicdani kanaat bakımından belirleyici olması halinde, bu durum hakkaniyete uygun yargılanma hakkı bakımından sorun oluşturabilir’ (Güllüzar Erman, B. No: 2012/542 04.11.2014) şeklinde kararlar vermiştir.
Bu kararlar ışığında somut olaya baktığımızda; suç konusu uyuşturucu maddelerin baskı, zorlama ve tuzak gibi yargılamayı lekeleyebilecek nitelikli ve kaynaklı yöntemlerle elde edilmediği ve güvenilirliği konusunda herhangi bir risk ve şüphe bulunmadığı dikkate alındığında, hükme esas alınmasında herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir.
3- 5271 sayılı CMK’nın 230/1-b maddesinde; ‘Mahkumiyet hükmünün gerekçesinde dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen deliller ayrıca ve açıkça gösterilir.’ denilmek suretiyle, hukuka uygun yöntemlerle elde edilen diğer delillerin geçerliliğini koruyacağı benimsenmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29.11.2005 tarih ve 2005/144 esas, 2005/150 karar sayılı kararında; usulüne göre alınmış bir arama kararı olmadan yapılan arama hukuka aykırı olduğundan, arama işleminde elde edilen maddi delilin hükme esas alınamayacağı belirtilmiş ancak, sanığın özgür iradesine dayalı, ihbarla uyumlu ikrarının varlığı karşısında, suçun sübuta erdiği kabul edilmiştir.
Yüksek Yargıtay 20. Ceza Dairesinin bozma ilamında belirtildiği gibi, yapılan arama işleminin hukuka aykırı olduğu kabul edilse dahi, sanığın arama işleminin içeriğine herhangi bir itirazlarının bulunmaması, aşamalardaki suç konusu maddelerin kendisine ait olduğuna ilişkin değişmeyen savunmaları, tanıkların olayın oluşumuna uygun beyanları, sanığın ve tanıkların yakalanış şekli, suç yeri ve zamanı, suç konusu uyuşturucu maddenin miktarı, paket sayısı, hükmün münhasıran arama sonucu elde edilen delile dayanmaması karşısında, suçun sübutuna ilişkin yerel mahkeme kararında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, somut olayda sanığın üzerinden ele geçirilen suç konusu uyuşturucu maddelerin, hukuka uygun yöntemle elde edildiği, buna bağlı olarak hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmadığı; hukuka aykırı yöntemle elde edildiği kabul edilse dahi, bu delilin, sanığın arama işleminin içeriğine yönelik bir itirazının bulunmaması, arama sonucunda elde edilen delillerin sıhhatini şüpheli hale getiren bir durumun söz konusu olmaması, sanığın aşamalardaki suç konusu maddelerin kendisine ait olduğuna ilişkin değişmeyen savunmaları, tanıkların olayın oluşumuna uygun beyanları, sanığın ve tanıkların yakalanış şekli, suç yeri ve zamanı, suç konusu uyuşturucu maddenin ele geçiriliş biçimi, miktarı, paket sayısı, hükmün münhasıran arama sonucu elde edilen delile dayanmaması karşısında, suçun sübutuna ilişkin yerel mahkeme kararında bir isabetsizlik görülmemiştir. Bu itibarla Yüksek Yargıtay 20.Ceza Dairesinin bozma gerekçesi yerinde olmadığından, yerel mahkeme kararının onanması gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 20. Dairesince 06.04.2016 tarih ve 1316-1895 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suça konu uyuşturucu maddelerin hukuka uygun elde edilip edilmediğinin, bu bağlamda adli arama kararı veya yazılı arama emri bulunup bulunmadığının araştırılmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkin olup dosya kapsamı itibarıyla maddi olgunun doğru olarak tespiti yönünden arama işleminin yapıldığı yer ve uyuşturucunun sanığın neresinden elde edildiği hususlarında da eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesi gerekmektedir.İncelenen dosya kapsamından;
Eyüp Asayiş İdari Büro Amirliğince düzenlenen ihbar iletisi bilgisine ilişkin belgeye göre; 02.11.2014 tarihinde saat 16.48 sıralarında haber merkezini telefon ile arayan ve açık kimlik bilgilerini vermeyen bir şahsın “….. Mahallesi, Atıf Çıkmazı Sokak, gecekonduda madde satarlar, şahıs sokakta bekler, başka bilgide verecem” şeklinde ihbarda bulunduğu, haber merkezinin bu ihbarı Eyüp Asayiş Büro Amirliğine elektronik posta yoluyla gönderdiği,
Olay Yakalama ve Muhafaza Altına Alma Tutanağına göre ise; 02.11.2014 tarihinde saat 16.53 sıralarında Eyüp Asayiş Büro Amirliğine yapılan ihbarda, ….. Mahallesi,…. No:23 sayılı adreste bulunan gecekonduda uyuşturucu madde satıldığının bildirildiği, aynı gün görevlilerce söz konusu adrese gidilip kapı zili çalındığında ikametgâhın kapsının sanık … tarafından açıldığı, görevlilerce polis kimlik kartları gösterildikten sonra dışarıya davet edilen sanığın yapılan üst aramasında 8 paket hâlindeki suç konusu uyuşturucu madde ile toplam 140 TL’nin ele geçirildiği, uyuşturucu maddelerin muhafaza altına alınmasından kısa bir süre sonra sanığa ait cep telefonunun tanık ….. tarafından arandığı, sanık ile görüştüğünü düşünen tanığın telefona cevap veren görevliden 2 paket uyuşturucu madde istediği, bunun üzerine görevli tarafından adı geçen tanığa ….. Caddesine gelmesinin söylendiği, söz konusu yere gidildiğinde elinde 20 TL para ile beklemekte tanık ….’nın görevlilerce yakalanarak ekip aracına bindirildiği, bu sırada tanık …’ın da sanığa ait GSM hattını aradığı, telefona cevap veren görevliyi sanık zanneden tanık ….’ın buluşma talebinde bulunduğu, buluşma yeri olan ….. Caddesine gelen ve burada beklemekte olan görevlilere cebinden çıkardığı 20 TL parayı uzatan tanık ….’ın da görevlilerce yakalandığı, konu hakkında Cumhuriyet savcısına bilgi verildiğinde sanık hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan işlem yapılması talimatı alındığı,
İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarınca düzenlenen uzmanlık raporuna göre; sanık …’ten ele geçirilen 8 paket hâlindeki net 4,8 gram ağırlığındaki maddenin madde ve 6-MAM içerdiği,
Sanık … ile tanıklar ….. ve … hakkında soruşturma evresinde kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayırma kararı verildiği,
Anlaşılmıştır.
Tanık ….. kollukta; uyuşturucu madde kullandığını, sanıktan daha önce üç kez uyuşturucu madde satın aldığını, olay tarihinde sanığın kullandığı telefonu arayarak uyuşturucu madde istediğini, telefona cevap veren şahsın ….. Caddesine gelmesini istemesi üzerine söz konusu yere gittiğini, burada buluştuğu kişiye uyuşturucu madde satın almak için para uzattığı esnada polis olduğunu söyleyen şahsın kendisini yakaladığını, kovuşturma evresinde ise; sanığı tanımadığını, mahalleden arkadaşı olan ….. ….’ın olay günü telefon ile kendisini arayıp sanığa olan borcunu ödemesini ve sanığın vereceği bir emaneti kendisine getirmesini istediğini, bunun üzerine sanık … ile buluşmak için olay yerine gittiğini, burada sanık olduğunu zannettiği görevli ile buluşup …..’ın borcunu ödediğini,
Tanık … kollukta; uyuşturucu madde kullandığını, sanıktan geçmişte uyuşturucu madde satın aldığını, olay günü uyuşturucu madde satın almak için sanığın kullandığı GSM hattını aradığını, telefona cevap veren kişiyi sanık zannedip ….. Caddesinde buluşmayı kararlaştırdıklarını, söz konusu yere gittiğinde kendisini bekleyen şahsın sanık olmadığını fark etmesi üzerine sanığın nerede olduğunu sorduğunu, şahsın “Seninle ben ilgileneceğim” şeklinde cevap vermesinden sonra cebinden çıkardığı parayı uzattığını, tam bu sırada karşısındaki şahsın polis kimlik kartını gösterip kendisini yakaladığını, mahkemede ise farklı olarak; sanığı ayakkabı tamircisi olarak tanıdığını, tamir edilmesi amacıyla sanığa verdiği ayakkabısını teslim almak için olay günü sanığın kullandığı GSM hattını aradığını, sanık olduğunu zannettiği kişi ile yaptığı görüşme sonucunda ….. Caddesinde buluşmayı kararlaştırdıklarını, buraya gittiğinde ayakkabısının tamir parasının verdiği esnada görevlilerce yakalandığını, kullandığı uyuşturucu maddeyi tanımadığı kişilerden satın aldığını, kolluktaki ifadesini kabul etmediğini,İfade etmişlerdir.
Sanık … soruşturma evresinde; uyuşturucu madde kullandığını, üzerinde ele geçirilen uyuşturucu maddeyi kullanmak amacıyla olay günü tanımadığı kişilerden satın alıp saat 17.00 sıralarında evine geldiğini, kısa bir süre sonra kapı zilinin çaldığını, kapıyı açtığında sivil giyimli görevlilerin, ikametinde uyuşturucu madde satıldığını söyleyip üzerini aradıklarını ve kullanmak amacıyla satın aldığı suç konusu eroinleri ele geçirdiklerini, görevlilerce ekip aracına götürüldüğü esnada tanık ….’nın kendisinin kullandığı GSM hattını aradığını, ancak adı geçen ile kendisinin görüşmediğini, tanıklar….ile ….’ı emniyete götürüldüğünde gördüğünü, her iki tanığın da uyuşturucu madde bağımlısı olduğunu, kullanmak için uyuşturucu madde satın aldığı zaman paylaşmak amacıyla tanıklara da uyuşturucu verdiğini, ancak kendilerinden para almadığını, mahkemede ise; polislerce evinde yapılan arama sonucunda üzerinde bulundurduğu suç konusu uyuşturucu maddelerin ele geçirildiğini, olay günü kendisine telefon ile arayan tanıklar …. ile ….’nın, ele geçirilen suç konusu eroinden içmek istediklerini söylediklerini, adı geçen tanıklar ile olay günü görüşmediğini, zira telefonunun polislerde olduğunu, yapılan görüşmeler hakkında bir bilgisinin bulunmadığını savunmuştur.
Uyuşmazlık konularının isabetli bir biçimde çözümlenmesi için “arama” tedbirinin hukuki niteliği ile bu tedbire hâkim olan genel ilkelere değindikten sonra konuya ilişkin anayasal ve kanuni düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
A- Genel Olarak Koruma Tedbiri:
Ceza muhakemesinin yapılmasını veya yapılan muhakemenin sonunda verilecek kararın kâğıt üzerinde kalmamasını ve muhakeme masraflarının karşılanmasını ….ak amacıyla, kural olarak ceza muhakemesinde karar verme yetkisini haiz olan yetkililer tarafından, gecikmede sakınca bulunan durumlarda geçici olarak başvurulan ve hükümden önce bazı temel hak ve hürriyetlere müdahaleyi gerektiren kanuni çarelere “koruma tedbiri” denir. (Bahri Öztürk, Behiye Eker Kazancı, Sesim Soyer Güleç, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbirleri, Seçkin, 2013, 1. Bası, s.1)
Koruma tedbirleri genel itibarıyla 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Birinci Kitabının Dördüncü Kısmı “Koruma Tedbirleri” başlığını taşımakta olup arama ve yakalama tedbirine de bu kısımda yer verilmiştir. Kanunun bu açık düzenlemesine göre arama ve yakalama birer koruma tedbiridir.
Koruma tedbirleriyle çoğu zaman henüz gerçekten bir suçun işlenip işlenmediği ya da işleme muhatap olan şüpheli tarafından işlendiği yargı kararı ile sabit olmadığı hâlde, gecikmesinde sakınca bulunmasından dolayı görünüşte haklılıkla yetinilerek gerek şüphelinin gerekse şüpheli statüsünde olmayan üçüncü kişilerin temel hak ve özgürlüklerine müdahale edilmektedir. Bu nedenle koruma tedbirlerine ölçülü bir şekilde, görünüşte haklı olan ve gecikmesinde sakınca ya da tehlike bulunan hâllerde başvurulmalıdır.
Yakalama ve tutuklamanın esasları, Anayasamızın 19. maddesinde “Kişi hürriyeti ve güvenliği” başlığı ile; “Herkes kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Şekil ve şartları kanunda gösterilen:Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir…” şeklinde düzenlenmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesinde ise suçüstünün tanımına yer verilmiş, koruma tedbirleri başlığı altında aynı Kanun’un 90. maddesinde yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemler düzenlenmiştir.
“Madde 2: …j) Suçüstü:1. İşlenmekte olan suçu,2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya ve delille yakalanan kimsenin işlediği suçu…ifade eder”
Maddedeki tanım doğrultusunda; örneğin failin mağduru bıçaklaması durumunda CMK’nın 2/j-1; failin mağduru bıçakladıktan sonra takip üzerine yakalanması durumunda CMK’nın 2/j-2; failin bıçaklama eyleminden hemen sonra elinde kanlı bıçakla yakalanması durumunda ise CMK’nın 2/j-3 maddesindeki suçüstü hâlleri söz konusu olacaktır.
Yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemlerMadde 90:
(1) Aşağıda belirtilen hâllerde, herkes tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir:
a) Kişiye suçu işlerken rastlanması.
b) Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması.
(2) Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya âmirlerine derhâl başvurma olanağı bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler.
(3) Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı olmakla birlikte, çocuklara, beden veya akıl hastalığı, malûllük veya güçsüzlükleri nedeniyle kendilerini idareden aciz bulunanlara karşı işlenen suçüstü hallerinde kişinin yakalanması şikâyete bağlı değildir.
(4) Kolluk, yakalandığı sırada kaçmasını, kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri aldıktan sonra, yakalanan kişiye kanunî haklarını derhal bildirir.
(5) Birinci fıkraya göre yakalanıp kolluğa teslim edilen veya ikinci fıkra uyarınca görevlilerce yakalanan kişi ve olay hakkında Cumhuriyet savcısına hemen bilgi verilerek, emri doğrultusunda işlem yapılır.
(6) Yakalama emrine konu işlemin yerine getirilmesi nedeniyle yakalama emrinin çıkarılma amacının ortadan kalkması durumunda mahkeme, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından yakalama emrinin derhâl iadesi istenir” şeklindedir.
Madde gereğince; kişiye bir suç işlerken rastlanması veya suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçmasının önlenmesi veya kimliğinin hemen belirlenmesinin mümkün olmaması hâllerinde herkesin geçici olarak yakalama yetkisi bulunmaktadır. Kolluk görevlileri, hakkında tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde;
Cumhuriyet savcısına veya amirlerine ulaşma imkânlarının bulunmaması durumunda yakalama yetkisine sahiptirler. Kolluk, yakaladığı kişinin kaçmasını, kendisine ya da başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri almalı, hemen Cumhuriyet savcısına haber vermeli ve emirleri doğrultusunda işlem yapmalıdır.
2559 sayılı PVSK’nın 13. maddesinde de polise, suçüstü hâlinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hâllerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri yakalama yetkisi verilmiştir.PVSK’nın suç tarihinde yürürlükte bulunan 13. maddesi;”Polis
A) Suçüstü hâlinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hâllerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri,
B) Haklarında yetkili mercilerce verilen yakalama veya tutuklama kararı bulunanları,
C) Halkın rahatını bozacak veya rezalet çıkaracak derecede sarhoş olanları veya sarhoşluk hâlinde başkalarına saldıranları, yapılan uyarılara rağmen bu hareketlerine devam edenler ile başkalarına saldırmaya yeltenenleri ve kavga edenleri,
D) Usulüne aykırı şekilde ülkeye giren ya da haklarında sınır dışı etme veya geri verme kararı alınanları,
E) Polisin kanunlara uygun olarak aldığı tedbirlere karşı gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri,
F) Bir kurumda tedavi, eğitim ve ıslahı için kanunlarla ve bu Kanunun uygulanmasını gösteren tüzükte belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirlerin yerine getirilmesi amacıyla, toplum için tehlike teşkil eden akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol bağımlısı serseri veya hastalık bulaştırılabilecek kişileri,
G) Haklarında gözetim altında ıslahına veya yetkili merci önüne çıkarılmasına karar verilen küçükleri,Yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar…”şeklinde düzenlenmiştir.
Arama ve elkoymanın esasları; Anayasamızın 20. maddesinde “Özel hayatın gizliliği”, 21. maddesinde ise “Konut dokunulmazlığı” başlıkları altında düzenlenmiştir.
Anayasamızın 20. maddesi;”Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar…”
21. maddesi ise;“Kimsenin konutuna dokunulamaz. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar” hükümlerini amirdir.
Anayasamızın 13. maddesindeki düzenleme ile temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması anayasal güvence altına alınmış ve belli şartlara tabi kılınmıştır. Bu düzenlemeye göre; temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar ise Anayasamızın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
B- Koruma Tedbiri Olarak Arama ve Çeşitleri:
1. Arama Kavramı
Arama; “arama işi, taharri, birini veya bir şeyi bulmaya çalışmak, araştırmak, yoklamak” anlamlarına gelmektedir. (Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2009, s.113.)
Arama, gizli olanı ortaya çıkarmak için yürütülen bir faaliyet olduğundan gözle görülen veya açıkta bırakılan şeyler aramanın konusu olamaz. Örneğin; bir polis memurunun, yayalar ya da diğer araçlar bakımından tehlike oluşturacak şekilde kullanılması nedeniyle durdurduğu bir aracın arka koltuğunda, uyuşturucu madde veya tabanca görmesi üzerine bunlara el koyması arama olarak kabul edilmemektedir.
(Veli Özer Özbek, Ceza Muhakemesinde Koruma Tedbiri Olarak Arama, Seçkin, 1999, 1. Bası, s.18)
Arama; kişilerin konutları, iş yerleri, araçları, diğer yerleri, üstleri, eşyaları, özel kâğıtları, kullandıkları bilgisayar ve bilgisayar programları ile kütükleri üzerinde yapılmaktadır. Kişinin üstünde yapılan aramanın beden muayenesi boyutuna varmaması gerekir.
Zira, beden muayenesi ve vücuttan örnek alınması aramadan farklı hükümlere tâbi kılınmış olup cinsel organlar veya anüs bölgesine bakılması iç beden muayenesi sayılmaktadır. Bu bölgeler haricindeki ağız, koltuk altı gibi beden boşlukları ile ayak, kol, saç arası gibi vücut bölgelerine tıbbi araç veya yöntemler kullanılmaksızın bakılması arama hükümlerine tabidir. Aramaya ilişkin hükümler sadece Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenmiş değildir.
Arama işleminin yapılışına ilişkin usulleri ayrıntılı olarak düzenleyen Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin 3. maddesinde yer verildiği üzere 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu, 2803 sayılı Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanunu, 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun, 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun, 5253 sayılı Dernekler Kanunu, 2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede de bu hususta kurallar vazedilmiştir.