Eşinin Dedikosunu Yapmak, Başkalarıyla Kıyaslamak Boşanma Sebebidir
Eşinin Dedikosunu Yapmak, Başkalarıyla Kıyaslamak Boşanma SebebidirYargıtayHukuk Genel Kurulu
Esas : 2017/2412Karar : 2018/1670 Karar Tarihi : 08.11.2018
“İçtihat Metni”MAHKEMESİ : Aile Mahkemesi
Taraflar arasındaki karşılıklı “boşanma” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda Kayseri 4. Aile Mahkemesince davacı-karşı davalı kadının davasının kabulüne, davalı-karşı davacı erkeğin davasının reddine dair verilen 16.12.2014 tarih ve 2014/80 E., 2014/1046 K. sayılı karar davalı-karşı davacı (erkek) vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 14.10.2015 tarih ve 2015/3591 E., 2015/18325 K. sayılı kararı ile:“…Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda; davalı-karşı davacı erkeğin mahkemece belirlenen kusurlarına karşılık, davacı-karşı davalı kadının da, eşini başkalarıyla kıyasladığı, hakir gördüğü, eşine baskı uyguladığı ve davalı-karşı davacı erkeğin iktidarsız olduğuna ilişkin dedikodu çıkardığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında davalı-karşı davacı erkek için de, evlilik birliğini temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan bırakmayacak nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Gerçekleşen bu olaylar karşısında davalı-karşı davacı erkek de dava açmakta haklıdır. O halde, davalı-karşı davacı erkeğin davasının da kabulü ile boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile karşı davanın reddi doğru görülmemiştir….”gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava ve karşı dava, evlilik birliğinin sarsılması hukuksal nedenine dayalı (TMK m. 166/1) boşanma istemine ilişkindir.Davacı-karşı davalı kadın vekili; davalının ilgisiz ve sorumsuz olduğunu, müvekkilinin bu durumu düzeltmek için çabaladığında “beni bu şekilde kabul ediyorsan et, yoksa ben gidiyorum” diyerek sürekli evi terk etmekle tehdit ettiğini, cinsel ilişkide de çok ciddi iktidarsızlık sorunu yaşadığını, bu sebeple doktora gidildiğinde cinsel yetersizliği sebebiyle normal yolla çocuk sahibi olamayacaklarının tespit edildiğini, tüp bebek tedavisinin de davalının ilgisizliği sebebiyle sonuç vermediğini, davalının evi terk ettiğini ileri sürerek boşanma kararı verilmesini, müvekkili lehine 800,00 TL tedbir ve yoksulluk nafakasına, 35.000,00 TL maddi ve 35.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.Davalı-karşı davacı erkek vekili; dava dilekçesinde gerçek dışı ifadelere yer verildiğini, müvekkilinin hep ilgili biri olduğunu, davacıya ve ailesine her konuda yardımcı olduğunu, aksine davacının müvekkiline sürekli kötü davrandığını, müvekkili ve ailesini küçümser tavırlar sergilediğini, soğuk davranarak cinsel ilişkiden kaçındığını, buna karşın müvekkilinin iktidarsızlıkla suçlandığını, iktidarsızlık sorunu olmadığının doktor raporu ile belirlendiğini, müvekkilinin ortak konutu terk etmediğini, aksine ortak konutun anahtarları değiştirildiği için eve giremediğini, davacının taleplerinin fahiş olduğunu ileri sürerek asıl davanın reddi ile karşı davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına ve 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi istemiştir.Mahkemece, davalı-karşı davacının tedaviye rağmen çocuğunun olmadığı ancak iktidarsız olduğu yönündeki iddiaların ispatlanmadığı, buna karşılık boşanmaya yol açan olaylarda müşterek haneyi terk ederek eşini istemediğini söyleyen erkeğin tam kusurlu olduğu, kadının ise bir kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davacı-karşı davalı kadının davasının kabulüne, tarafların boşanmalarına, davalı – karşı davacı erkeğin boşanma davasının ise reddine karar verilmiştir.Davalı-karşı davacı erkek vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.Yerel Mahkemece davacı-karşı davalı kadının, eşinin iktidarsız olduğu yönünde dedikodu çıkarttığına dair tanık beyanlarının ikna edici olmadığı gibi böyle bir hususun duyulmasının erkeği rencide etmek amacıyla kasten kadın tarafından yayılmış olduğu hususunda herhangi bir delil bulunmadığı, kadının baskıcı olduğunu ifade eden tanığın beyanın ise soyut olduğu, disiplin yönünden eşini babasıyla kıyaslamasının da rencide edici bir durum olmadığı ve şiddetli geçimsizliğe sebep olacak nitelikte de bulunmadığı, bu sebeple kadının kusurunun ispat edilemediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.Direnme kararı davalı-karşı davacı (erkek) vekili tarafından temyiz edilmiştir.Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda davacı -karşı davalı kadının da kusurlu olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre, davalı -karşı davacı erkeğin boşanma davasının kabul edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.Uyuşmazlığın çözümü için ilgili yasal düzenlemelerin değerlendirilmesinde yarar vardır.4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nın 166. maddesinin bir ve ikinci fıkraları;“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir…”hükmünü içermektedir.Anılan madde gereğince evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için başlıca iki şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. İlki, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması, diğeri ise ortak hayatın çekilmez hâle gelmiş bulunmasıdır. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş bir çok konuda evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime takdir hakkı tanımıştır.Söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarih ve 2014/2-594 E., 2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir.Evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olması durumunda, davacının kusuru daha ağır ise davalının açılan davaya itiraz hakkı bulunmaktadır (TMK m. l66/II).Bu düzenlemeyle davalıya bu yolla bir itiraz hakkı tanınmış olmakla birlikte, bu hakkın kötüye kullanılmasının yaptırımı da aynı hükümde belirtilmiştir.Gerçekten, maddenin bu son cümlesine göre itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; yerel mahkeme ile Özel Daire arasında davalı-karşı davacı erkeğe yüklenen “müşterek haneyi terk ederek eşini istemediğini söylemesi” yönündeki kusur belirlemesi noktasında bir uyuşmazlık söz konusu olmayıp, davacı-karşı davalı kadının evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda kusurlu olup olmadığına dair çekişme bulunmaktadır.Dosya kapsamı itibariyle davacı-karşı davalı kadının eşi üzerinde baskı kurmaya çalıştığı, kendi ailesiyle kıyaslamak suretiyle onu hakir gördüğü, davalı-karşı davacı erkeğin iktidarsız olduğu yönündeki dedikoduların çıkmasına sebebiyet verdiği ve tüm bu olguların tanık beyanlarıyla doğrulandığı anlaşılmaktadır. Dosyada tanıkların olmayan vakıaları olmuş gibi ifade ettiklerini kabule yeterli delil ve olgu bulunmadığına göre davacı-karşı davalı kadının da kusurlu olduğunun kabulü gerekmektedir.O hâlde, davalı-karşı davacı erkeğin de boşanma davasının kabulü gerekirken davacı -karşı davalı kadının kusursuz olduğundan bahisle direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. Maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının davalıya geri verilmesine, aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca tebliğden itibaren on beş günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 08.11.2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.