SİGORTALILIĞI İPTAL EDEN KURUM İŞLEMİNİN İPTALİ İSTEMİÖzet : Davacı vekili feragat dilekçesinde 6552 sayılı Kanun’un 58. maddesinden yararlanabilmek için feragat ettiğini beyan etmiştir. 11.09.2014 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak, öngörülen istisnaları haricinde aynı tarih itibariyle yürürlüğe giren 6552 sayılı Kanunun 81. maddesi ile 5510 sayılı Kanuna eklenen Geçici 60. maddesinin 9. fıkrası “…Bu madde hükümlerinden yararlanmak isteyen borçluların, bu maddelerde belirtilen şartların yanı sıra dava açmamaları, açılmış davalardan vazgeçmeleri ve kanun yollarına başvurmamaları şarttır…” şeklinde düzenleme getirmekte olup davacı vekilinin 24.03.2015 tarihli dilekçe ile ilgili olarak beyanının ilgili kanun hükmü doğrultusunda açıklattırılarak, iradesinin davadan feragat mi yoksa davadan vazgeçme mi olduğu belirlenerek karar verilmesi gerekmektedir. Böyle bir durumda, direnme kararı Hukuk Genel Kurulunca temyizen incelenemez.
YargıtayHukuk Genel Kurulu
Esas : 2015/1114Karar : 2019/164Karar Tarihi : 19.02.2019 Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 15. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.12.2011 tarihli ve 2011/167 E., 2011/851 K. sayılı karar davalı … Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 04.04.2013 tarihli ve 2012/979 E., 2013/6730 K. sayılı kararı ile:
“…Dava, davacının B. Şoförler ve Otomobilciler Oda’sındaki kaydının geçersiz olduğundan bahisle oda kaydı esas alınarak oluşturulan 31.10.1985-2.9.1991 tarihleri arasındaki 1479 sayılı Yasa’ya tabi sigortalılığını iptal eden Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, kurum işleminin iptali ile, davacının 31.10.1985-31.8.1989 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalılığının geçerli olduğunun tespitine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık davacının geçerli bir oda kaydının bulunup bulunmadığı, giderek zorunlu Bağ-kur sigortalısı olarak kabulünün mümkün bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Mahkemece davacının zorunlu Bağ-Kur sigortalılığının geçerli olduğu sonucuna varılmışsa da bu sonuç hatalı olmuştur. 01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren, 1479 sayılı Yasa’nın 24. maddesi ilk şekliyle, sigortalılığın oluşumu için, kendi nam ve hesabına bağımsız çalışma olgusunun gerçekleşmesi yanında ayrıca, kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulunu da aramıştır. Bu kuruluşlara kayıt tarihi ise, sigortalılığın başlangıcı yönünden yasal karine kabul edilmiştir. 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 sayılı Yasa, Bağ-Kur’lu olabilme yönünden, söz konusu 24. maddenin öngördüğü meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulunu kaldırmış, sadece yasanın temel ilkesi olan kendi nam ve hesabına çalışma koşulunun gerçekleşmesi durumunda, sigortalılığın oluşacağını yeterli görmüştür. Buna karşın, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Yasa bağımsız çalışanların sigortalı olabilmeleri yönünden vergi yükümlülüğünü öngörmüş, vergiden muaf olanların da kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olmaları durumunda yine sigortalı sayılacaklarını kabul etmiştir. Nihayet, 22.03.1985 yürürlük tarihli 3165 sayılı Yasa, sigortalılığa karine yönünden vergi kaydının, bu kaydın bulunmaması veya vergiden muaf olunması halinde, esnaf ve sanatkar sicili veya kanunla kurulu meslek kuruluşu kayıtlarının esas alınacağını belirlemiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden davacının 31.1.1992 tarihinde kurum kayıtlarına intikal eden işe giriş bildirgesi uyarınca oda kaydına istinaden 31.10.1985 tarihi itibari ile 1479 sayılı Yasa’ya tabi sigortalı olarak kayıt ve tescil edildiği, 1.2.1991-7.1.2003 tarihleri arasında vergi kaydının, 31.10.1985-17.2.2003 tarihleri arasında oda kaydının, 19.12.1994-27.2.2003 tarihleri arasında esnaf sicil kaydının bulunduğu, 1991 yılında Bartın’da meydana gelen sel felaketi nedeni ile Barıtn Şoförler ve Otomobilciler Odası dafterlerinin zayi olduğu, Bartın Sulh Hukuk Mahkemesinin 1991/62 E, 1992/52 K sayılı ilamı ile de defterlerin zayi olduğunun tespit edildiği ve yeniden defter tutulmasına karar verildiği, kurumca yapılan inceleme neticesinde düzenlenen 29.9.2010 tarihli rapor ile; sel felaketi nedeni ile zayi olan defterlerin yeniden oluşturulmasında önceki üyeliklerin nasıl tespit edildiğinin anlaşılamaması nedeni ile 1965-1991 tarihleri arasındaki kayıtların geçersiz kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda, B. Şoförler ve Otomobilciler Odası’na ait defterlerin sel felaketi nedeni ile zayi olduğu açıktır. Oda kaydı, davacının kendi nam ve hesabına çalışmanın karinesi olup, davacının üzerine kayıtlı araç olup olmadığı, nakliyecilik işini hangi araçla ve ne şekilde yaptığı hususları araştırmaksızın sonuca gidilmesi hatalı olmuştur.
Mahkemece, yukarıda açıklanan bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava 1479 sayılı Kanun kapsamındaki sigortalılık süresinin tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin 1985 yılında ağır vasıta ehliyeti alması ile B. Şoförler ve Otomobilciler Odasına kaydolduğunu, önce başkalarının yanında şoförlük yaptıktan sonra, 1991 yılından itibaren kendi nam ve hesabına bağımsız çalışmaya başladığını, 1985 ile 1991 yılları arasındaki dönemde oda kaydına istinaden borçlandığını ve tüm primlerini ödediğini, Bartın’da meydana gelen sel felaketi nedeniyle B. Şoförler ve Otomobilciler Odasına ait tüm kayıtların sular altında kaldığını, Kurumun tüm kayıtların sular altında kaldığı gerekçesiyle 31.10.1985 ile 02.09.1991 tarihleri arasındaki kayıtları geçersiz kabul ederek müvekkilinin bu dönemdeki sigortalılığını iptal ettiğini ileri sürerek primleri ödenmiş 31.10.1985 ile 02.09.1991 tarihleri arasındaki dönemde 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğunun tespitine ve aksi yöndeki Kurum işleminin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.Davalı … Başkanlığı vekili; davacının Kurum tarafından 31.10.1985-31.08.1989 ve 02.09.1991-26.02.2003 tarihleri arasında sigortalı kabul edildiğini, B. Şoförler ve Otomobilciler Odasındaki 31.10.1985 tarihli kaydının geçerli olup olmadığının tespiti amacıyla Kontrol Memurluğunca düzenlenen raporda 07.07.1991 tarihli sel felaketi nedeniyle 28.08.1991 tarihinde noter tasdiklerinin yapıldığını, bu nedenle 07.07.1991 tarihinden önce kayıtların doğruluğunu ispatlayacak bilgilerin bulunmaması nedeniyle 1965 ile 1991 tarihleri arasındaki oda kaydının geçersiz kabul edildiği, ancak odaya 07.07.1991 tarihinden önce kayıtlı belge getirenlerin üyeliklerinin kabul edildiğini, belge ibraz edemeyenlerin ise kayıtlarına itibar edilmediğini, bu nedenle davacının 31.10.1985 tarihli oda kaydına itibar edilmediğini, ayrıca 01.09.1989 ile 01.09.1991 tarihleri arasındaki SSK’lı çalışması nedeniyle sigortalılığının 02.09.1991 tarihinde başlatıldığını belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; davacının 3780 sayılı Kanun’dan yararlanarak 31.10.1985-31.08.1989 dönemine ilişkin prim ve gecikme ücretini davalı Kuruma ödediği, davalı Kurumun davacının yatırmış olduğu prim ve gecikme ücretini yaklaşık 19 yıl kadar kullandığı, daha sonra sel felaketi sonu zayi olan belgeler nedeniyle B. Şoförler ve Otomobilciler Odasının 1965 -1991 tarihleri arasındaki kayıtlar geçersiz kabul ederek davacının sigortalılığını iptal ettiği, 19 yıl kullandıktan sonra davacının sigortalılığını iptal etmesinin hakkaniyete uygun olmadığı, zira davacının davalı Kurumun yaptığı işlem neticesinde uzun süre kendisini sigortalı olarak kabul ettiğini, davalı Kurumun sigortalılığın iptali işleminin sosyal devlet ilkesine ve anayasaya aykırı olduğu ve Medeni Kanunun ikinci maddesinde düzenlenen iyi niyet kurallarına da uygun olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davacının 31.10.1985-31.08.1989 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğunun tespitine karar verilmiştir.
Davalı … Başkanlığı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece; bozma kararında belirtilen “davacının üzerine kayıtlı araç olup olmadığı, nakliyecilik işini hangi araçla ne şekilde yaptığı” hususları araştırılmış olsa ve bu araştırmalar neticesinde davacının aleyhine müzekkere cevabı alınsa dahi Kurum işleminin hukuka aykırı olduğu, davacının 09.10.1985 tarihinden itibaren E/D sürücü belgesine sahip olduğu, söz konusu sürücü belgesi ile çalışabilmesi için mutlaka şoförler derneğine kayıtlı olmasının gerektiği belirtilerek ve önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı … Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 07.07.1991 tarihinde Bartın’da yaşanan sel felaketi sonucunda B. Şoförler ve Otomobilciler Odası kayıtlarının zayi olması nedeniyle düzenlenen Kontrol Memurluğu raporuna istinaden Kurum tarafından 31.10.1985-31.08.1989 tarihleri arasındaki sigortalılığı iptal edilen davacının ihtilaflı dönemde sigortalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.Hukuk Genel Kurulunda işin esasının incelenmesinden önce, davacı vekilinin yerel mahkemenin 11.09.2013 tarihli direnme kararından sonra verdiği 24.03.2015 tarihli davadan feragat dilekçesinin dikkate alınıp alınmayacağı, buradan varılacak sonuca göre Kurumun 19.03.2015 tarihli yazısına göre davanın konusuz kalıp kalmadığı hususu ön sorun olarak görüşülmüştür.
Feragat, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 307. maddesinde, davacının talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi olarak tanımlanmış; 310. maddesinde ise hükmün kesinleşmesinden önceki herhangi bir aşamada davadan feragat edilebileceği açıklanmıştır.
Hiçbir kimse kendi lehine olan bir davayı açmaya zorlanamayacağı gibi, davacı da açmış olduğu bir davayı sonuna kadar takip etmeye zorlanamaz. Usul hukukumuzda kural olarak hüküm kesinleşinceye kadar her davadan feragat edilebilir ve bir usul hukuku kavramı olarak davadan feragatin açık, kesin ve koşulsuz olması, yasa gereğidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 309. maddesi aynen; “(1) Feragat ve kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır. (2) Feragat ve kabulün hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir. (3) Kısmen feragat veya kabulde, feragat edilen veya kabul edilen kısmın, dilekçede yahut tutanakta açıkça gösterilmesi gerekir. (4) Feragat ve kabul, kayıtsız ve şartsız olmalıdır” şeklindedir.
Davaya son veren taraf işlemlerinden biri olan feragat davacının mahkemeye karşı yapacağı tek taraflı bir irade beyanı ile olur. Feragatin geçerliliği için bunun davalı ve mahkeme tarafından kabul edilmesine gerek yoktur. Davacının davasından feragat etmesi ile dava konusu uyuşmazlık sona erer. Bu nedenle mahkeme henüz feragat nedeniyle davanın reddine karar vermemiş olsa bile, davacı feragatten dönemez; feragati ile bağlıdır.
Somut olay bakımından, davacı vekili 24.03.2015 tarihli feragat dilekçesinde 6552 sayılı Kanun’un 58. maddesinden yararlanabilmek için feragat ettiğini beyan etmiştir. 11.09.2014 tarihli ve 29116 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak, öngörülen istisnaları haricinde aynı tarih itibariyle yürürlüğe giren İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ile Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair 6552 sayılı Kanunun 81. maddesi ile 5510 sayılı Kanuna eklenen Geçici 60. maddesinin 9. fıkrası “…Bu madde hükümlerinden yararlanmak isteyen borçluların, bu maddelerde belirtilen şartların yanı sıra dava açmamaları, açılmış davalardan vazgeçmeleri ve kanun yollarına başvurmamaları şarttır…” şeklinde düzenleme getirmekte olup davacı vekilinin 24.03.2015 tarihli dilekçe ile ilgili olarak beyanının ilgili kanun hükmü doğrultusunda açıklattırılarak, iradesinin davadan feragat mi yoksa davadan vazgeçme mi olduğu belirlenerek karar verilmesi gerekmektedir.
Böyle bir durumda, direnme kararı Hukuk Genel Kurulunca temyizen incelenemez.
Diğer taraftan, her ne kadar gerekçeli karar başlığında dava tarihi 28.02.2011 yerine 21.05.2013 olarak gösterilmiş ise de bu yanlışlığın mahallinde düzenlenebilir bir hata olduğu kabul edildiğinden ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
Hükümden sonra ortaya çıkan ve temyiz incelenmesine usulen engel oluşturan bu durumun yerel mahkemece değerlendirilip karara bağlanması için direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda belirtilen usulü nedenlerden dolayı direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi gereğince usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı … Başkanlığı vekilinin temyiz isteminin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 19.02.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.