Şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası; evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olması halinde, kural olarak kusursuz veya daha az kusurlu eşin diğer eşe açtığı bir çekişmeli boşanma davası türüdür (MK m.166/1). Bu dava türüne uygulamada, “evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası” veya “çekişmeli genel boşanma davası” da denilmektedir.
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması (şiddetli geçimsizlik), genel nitelikte bir boşanma nedenidir. Çekişmeli boşanma davası, hem şiddetli geçimsizlik nedenine hem de özel bir boşanma sebebine dayalı olarak birlikte açılabilir. Bu halde, mahkeme, ileri sürülen olguların özel bir boşanma sebebi teşkil ettiğini gördüğünde öncelikle özel nedene dayalı olarak boşanma kararı verecektir. Özel boşanma sebebinin gerçekleşmediği görüldüğünde genel boşanma nedeni olan evlilik birliğinin temelinden sarsılması (şiddetli geçimsizlik) nedeniyle boşanma kararı vercektir.
Örneğin, zina özel nedenine ve şiddetli geçimsizlik genel nedenine birlikte dayanılarak açılan çekişmeli boşanma davasında, zina ispatlanamadığı takdirde, zina için ileri sürülen olgular genel boşanma sebepleri olan güven sarsıcı davranış veya sadakat yükümlülüğü açısından değerlendirilerek şartları varsa boşanma kararı verilebilir.
Davalı-karşı davacı kadının, eşine ve eşinin annesine hakaret ettiği, eşinin annesine saldırdığı, köyde eşi ile birlikte yaşamaktan kaçındığı, davacı-karşı davalı erkeğin ise eşine karşı fiziksel şiddet uyguladığı ve eşine hakaret ettiği, boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları kabul edilmelidir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar : 2017/3612).
Mahkemece doğum sonrası psikolojisi bozulan davalı – karşı davacının kendini hayattan tümüyle soyutladığı, müşterek çocuk ile ilgilenemediği, tedavi için hastaneye yatmayı kabul etmediği, yaşanan bu olaylar nedeniyle tarafların ayrı yaşamaya başladıkları taraflar arasındaki geçimsizliğe konu olaylar sebebiyle evlilik birliğini sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığı, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davalı – karşı davacının ağır kusurlu olduğu gerekçesi ile asıl davanın kabulüne, davalı karşı davacının boşanma davasının reddine karar verilmiştir.
Somut olayda dinlenen tanık beyanları ve toplanan delillerden davalı – karşı davacı kadının hastalığı nedeni ile tedavi için hastaneye yatmayı kabul etmeyip tedaviden kaçındığı, buna karşılık davacı – karşı davalı erkeğin evlilik birliğinde manevi anlamda bağımsız bir konut temin etmeyip davalı – karşı davacı kadını müşterek evden göndermek istediği ve çıkan tartışmada kadının ailesini çağırıp kızlarını almalarını istediği, tarafların bu şekilde ayrıldıkları anlaşılmıştır.
Gerçekleşen bu durum karşısında evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda davacı karşı davalı erkek ağır kusurlu, davalı – karşı davacı kadın ise az kusurludur. Hal böyleyken mahkemece kadının ağır kusurlu olduğu kabul edilip, bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak davalı – karşı davacının davasının reddi doğru görülmemiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu – Karar : 2017/1084).
Anlaşmalı boşanma yönünde oluşan karar kesinleşinceye kadar eşlerin bu yöndeki diğer bir ifadeyle gerek boşanmanın mali sonuçları, gerekse çocukların durumu hususunda kabul edilen düzenlemeleri kapsayan irade beyanından dönmesini engelleyici yasal bir hüküm bulunmamaktadır. Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesi gereğince boşanmalarına karar verilse dahi davacının anlaşmalı boşanma hükmünü gerçekleşen anlaşmaya rağmen temyiz etmesi davadan açıkça feragat etmedikçe anlaşmalı boşanma yönündeki iradesinden rücu niteliğinde olup, bu halde anlaşmalı boşanma davasının “çekişmeli boşanma” (TMK m. 166/1-2) olarak görülmesi gerekir.
Açıklanan sebeple mahkemece taraflara iddia ve savunmalarının dayanağı bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini içeren beyan ile iddia ve savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın ispatını sağlayacak delillerini sunmak ve dilekçelerin karşılıklı verilmesini sağlamak üzere süre verilip ön inceleme yapılarak tahkikata geçildikten sonra usulüne uygun şekilde gösterilen deliller toplanarak gerçekleşecek sonucu uyarınca karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar : 2017/5101).
Bu konu hakkında benzer makaleler için tıklayın